Nihayet İmralı'ya gidecek üç kişi belli oldu. Bunlar Pervin Buldan, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder. İlk bakışta bu üç isme dair bir sorun görünmüyor, ancak bu üç ismin profilini çıkartmaya kalkarsanız ortaya çok ilginç üç ayrı hayat hikayesinin çıktığını görürsünüz.
Benim merak ettiğim husus şu: Adalet Bakanlığı'nın İmralı görüşmesi için izin verdiği bu üç isim adını 'Barış Süreci' koyduğumuz İmralı görüşmelerinin akıbeti açısından iyi mi olur, kötü mü olur?
Buna dair iki şey söyleyeceğim ki, biri tespit, biri tahmin.
Bir kere bu üç isim BDP, diğer bir değişle PKK çizgisini takip eden siyasi yapı içerisinde Türkiye ortalamasına en yakın, bu nedenle de en makul olanlarıdır.
Tahminimle tespitim arasındaki tenakuza dikkat çekiyorum ve bu üç ismin süreci, beklenin tam aksine, sabote etme potansiyeli en yüksek isimler olduğunu tahmin ediyorum.
Neden böyle düşündüğüm profilleri çıkardığımız zaman anlaşılacaktır.
SÜREYYA SIRRI ÖNDER: En belirgin özelliği bir Türk oluşudur. Adıyamanlı bir Türkmen aileye mensup. Militan-radikal solun içinde yetişmiş ve bu uğurda uzun yıllar hapiste yatmış. Camide imamlık yaptığı bile söyleniyor. Cezaevinde kendini yetiştirdiği anlaşılıyor. Cezaevinden çıktıktan sonra film yönetmenliği yaptı. Son yıllarda bazı muhafazakar televizyonlar üzerinden epeyce bir PİAR yaptı ve kendisine bir piyasa oluşturdu. Zeki, sevimli bir insan. Ancak bütün ihtida etmiş Türkler gibi kraldan çok kralcı, Kürt'ten çok Kürtçü bir profil çiziyor. Onunla ilgili tahminim şudur ki, İmralı'da AÖ'na akıl vermeye kalkacak ve AÖ'nı devletten daha çok talepte bulunmaya zorlayacaktır. Önümüzdeki günlerde kendisine verilen bu rol üzerinden ortalığı iyice bir karıştırırsa kimse şaşırmasın.
ALTAN TAN: Kesinlikle ilginç bir siyasetçi. Yanılmıyorsam bir tarafı Kürt, bir tarafı ise Arap'tır. Genç yaşında yaşadığı aile trajedisinin onda yarattığı travma bütün konuşmalarında ve eylemlerinde kendini hissettirir. Çünkü babası Diyarbakır Cezaevi'nde işkence edilerek öldürülmüştür. Bu travmanın etkisi dışına çıktığı anda çok iyi bir muhatap, çok makul bir mantık adamı çıkar karşınıza. Her şeyden önce iyi bir insandır Altan Tan. Kişisel olarak sempatim de vardır. 1993 yılında Menderes'in kurduğu Büyük Değişim Partisi'nde (BDP) ikimiz de kurucu üyeydik. Altan Tan, İslamcı gelenekten gelen birisi. RP'den defalarca aday oldu, ancak Erbakan Hoca, Altan Tan hakkındaki MİT raporlarından hareketle hiçbir zaman aday yapmadı. İmralı sürecinde o da polemikçi bir üslup kullanacak ve gündemi belirlemeye çalışacaktır.
Türkiyeci olduğu için ekip içinde bir parça güven duyduğum tek kişidir.
PERVİN BULDAN: Sakin görüntüsünün altında mücadeleci bir Kürt kadınıdır. Siyasete sonradan ısındığı biliniyor. Sakin ve huzur verici güzel yüzünün arkasında gizlediği öfke ve nefret dikkatle bakan herkesin göreceği nitelikte kendini ele veriyor. Çünkü 90'lı yıllarda kocası faili meçhul cinayete kurban gitmiş bir yaralı kalp taşıyor Pervin Buldan. Aslında siyaset yaparken kendisi gibi davranmıyor, sanki kocasının intikamı peşinde koşan bir kadın olarak savaşıyor. Onu izlerken hep "Bu kadın gülmeyi unutmuş" diye düşünüyorum. Sonuçta Pervin Hanım, İmralı sakini AÖ'nın ne yönde hareket etmesini isterse o yönde hareket edecek bir aracı. Ama önümüzdeki süreçte İmralı'yla tek bağlantı noktası olarak kalabilir.
Sonuç olarak, bir Türk, bir Kürt-Arap melezi ve bir Kürt kadını üç BDP'li sürecin bir merhalesini başlatmış bulunuyorlar.
Ne diyelim, bu ilginç ekibe başarılar diliyoruz. İnşallah Türkiye için hayırlı bir şeyler yaparlar.