Eski notları karıştırırken DP eski Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın 2006 yılında Diyarbakır'a yaptığı seyahat ve bu seyahatte söyledikleri çıktı önüme. Son söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim: Toplumun balık hafızasına inat, onun ileri görüşlülüğü önünde şapka çıkartıyorum. O günlerde PKK'lılar için "Dağdan insinler, silahı bıraksınlar, düz ovada siyaset yapsınlar" diyen Mehmet Ağar'a, tabiri caizse, herkes saldırmıştı. En başta da kendi partisinin adamları ve tarihin komik halleridir ki bugün Çözüm sürecinin en cesur savunucuları bu saldırı tugaylarının içindeydi.
Mehmet Ağar hayatı boyunca feleğin çemberinden onlarca kere geçmiş bir adam olarak herhalde hiç bu kadar bunalmamıştı; "ovada siyaset yapsınlar" sözü kadar hiçbir şey onun üzerinde yaralayıcı mühimmat etkisi yapmamıştı.
Lafı uzatmayayım, işte Mehmet Ağar'ın akıl ve öngörü projektörleriyle geleceği, yani bugünü haber veren 2006 tarihli sözleri:
"Yukarıda elde silahla mı dolaşsın, ovada siyaset mi yapsın? Bugün dağda çocuklar varsa, yolunu bulup indireceksin. Hükümetin bir projesi varsa desteğe hazırız. Bir görelim projelerini. Bir daha silah patlamamasını sağlamak lazım. Bu süreç yürütülmeli. Devlet husumet yeri olamaz, kendi insanına husumet duyamaz. Her devletin geçmişinde vatandaşını affetmek vardır. (Af mı diyorsunuz, sorusu üzerine) Gerekirse af da. Ama hükümeti görelim, ne önerecek."
Geniş siyasi bakış açısını ve vizyonunu koyduktan sonra şu temel şartı da konuşmasına iliştiriyor:
"Ama etnik ayrıma dayalı siyaset yapılamaz!"
***
"Ağar notları"nda bana çok daha ilginç gelen bir bölüm var: Yine aynı tarihte, yani bundan yedi yıl önce bugünkü barış sürecinin Türkiye açısından olmazsa olmaz en önemli niteliğini tarif ediyor: Kısaca "dağdan ovaya iniş projesi 'yerli malı' olmalıdır" diyor. Bu husus üzerinde bir parça durmak gerekecektir: Bugün adına Çözüm süreci dediğimiz projenin en önemli yanı Türkiye'nin kendine ait, kendi tecrübelerinden ilham alarak hayata geçirdiği bir proje olmasıdır. Bu projede hiç kimse en ufak bir yabancı parmağı gösteremez. Bence Çözüm sürecinin en güçlü tarafı budur.
Bu süreci başlatanlar Ağar'ın yıllar önce devlet tecrübesinden süzerek koyduğu ölçülere riayet etmişlerdir.
İşte Mehmet Ağar'ın o tarihlerde söyledikleri:
" Türkiye kendi meselesini dışarıya havale edemez, ederse ayağı çürük olur. Bu mesele ABD'ye de Irak'a da havale edilemez. Onların yardımı olacaksa bile inisiyatif bizde olmalı."
***
Ve bugün Çözüm sürecinden rahatsız olanlara, takıntılı kesimlere, iyi niyetli ama endişeli çevrelere de söyleyeceği sözler vardır yıllar öncesinden Mehmet Ağar'ın. İşte o sözleri:
"Türkiye bölünme korkusundan kurtulmalı. Buradan çok Diyarbakırlı İstanbul'da oturuyor. Kimse İstanbul'u bırakıp ayrılmak istemiyor. Ha bölmek isteyen yok mu; var ama onlar toplumun önünde değil."
Ve Ağar'ın konuşmasında milyonların duygularını ifade eden ve sürece mihenk taşı olacak sonuç cümlesi:
"İlke müşterek vatan, bölünmez bütünlüktür."
Peki, bugün ne düşünüyor Mehmet Ağar?
İşte düşünceleri:
"Barış sürecini heyecanla izliyor ve sonunda akan kanın durması için aklıselimin galip gelmesi için dua ediyorum. Hükümet doğru bir siyaset izliyor. Dilerim ki birileri bu süreci sabote etmesin."
Bir son söz de benden:
Bir devrin günahlarını ülkesi için bunca cefa çekmiş bir memleket evladının sırtına yükledik ve onu bir kasaba cezaevinde mahpus yaptık. Bu ayıp orta yerde dururken Mehmet Ağar'ın denetimli serbestlik yasasından yararlanması ve tahliye olması için kılını kıpırdatmayan bürokrasi için ne demeli bilmiyorum.
KCK'lılar sürüler halinde serbest bırakılırken üstelik...