SARAY TARTIŞMALARI, BİRİNCİ BOYUT: SOKULLU MEHMET PAŞA'DAN TAYYİP ERDOĞAN'A...
1571'de İnebahtı'da, Osmanlı donanması Haçlı donanması tarafından yakılmıştır.
Devlet bu ağır sonuç karşısında hiç paniğe kapılmadı; Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa yeni bir donanma inşa edilmesi için devlet bürokrasisine talimat verir.
Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa bu talimatı şaşkınlıkla karşılar. Kendisi leventlikten yetişme olduğu ve bütün hayatı denizlerde geçtiğinden, devletin imkanları hakkında yeterli malumata sahip değildir.
Sadrazam Sokullu'ya şunu söyler:
"Tekne icat ve ihdası mümkündür. Velakin bir kış içinde iki yüz gemiye beş altı yüz lenger ve buna göre halat ki, palamar ve ip ve her gemiye yelken asla tekmil ve tedarik olunmasına ihtimal yoktur".
Bu sözleri işiten Sokullu Mehmet Paşa öfkelenir ve şöyle der:
"Paşa, Paşa... Sen bu Devlet-i Aliye'yi henüz tanımamışsın. Bu devlet öyle bir devlettir ki, Murad edinirse, cümle donanmanın direklerini altından, lengerlerini gümüşten, iplerini ibrişimden ve yelkenlerini atlastan etmekte güçlük çekmez".
Beş buçuk ay sonra tam iki yüz elli gemi, bütün teçhizatı, silahları ve cephanesiyle harbe hazır olarak, Kılıç Ali Paşa'nın kumandasında, 12 Haziran 1572 Perşembe günü Akdeniz'e açıldı ve bir asır daha bu suları bir Osmanlı gölü halinde tuttu.
Son günlerde CB Sarayı'nı manşetinde veren NYT ve dünyanın başka büyük gazeteleri "Türklerin yeni devlet binasından niçin bu kadar rahatsız oldular" dedirtecek yayınlar yapıyorlar.
Bu batılı koroya, zevksiz sarayları ile bilinen görgüsüz Araplar da katıldı. İnsan "onlara ne" demeden geçemiyor.
Herkesin kendi kendine sorması gereken bir soru bu: Türkler'in kendi devletleri için yaptıkları bir temsil binası, Amerikalı ve Avrupalı gavurlarla, hödük Arapları niye bu kadar rahatsız etmiş olabilir?
BU HAZIMSIZLIK KENDİ PARAMIZLA YAPTIĞIMIZ İÇİN Mİ?
Eskiden, Bizim komşularımızla aramızdaki dostlukları da düşmanlıkları da üçüncü devletlerin vesayeti belirlerdi.
Artık öyle olmuyor...
Türkiye kiminle dost, kiminle düşman olacağına öz iradesiyle kendisi karar veriyor.
Eskiden kiminle savaşacağımıza, kiminle barış yapacağımıza başkaları karar verirdi.
Artık öyle olmuyor...
Türkiye kendini savaşa itmek isteyenlere restini çekiyor.
Eskiden iç sorunlarımıza yabancı parmaklar karışırdı.
Artık öyle olmuyor...
En büyük sorunlarımız olan Kürt sorununu, Alevi sorununu kendimiz, milli bir proje olarak çözmeye çalışıyoruz.
Eskiden sarayları yüksek faizli ecnebi parasıyla, ya da Galata bankerlerinden alınan borçla yapardık.
Artık öyle olmuyor...
Saray yapıyoruz ve kendi paramızla yapıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı sarayına karşı gösterilen bu iç ve dış hazımsızlık sergilediğimiz devlet gücünden, diğer bir ifadeyle söylersek, Türk gücünden dolayı olmasın sakın?
İFTİHAR DUYGUSU OLMAYAN KALABALIKLAR!
CEMİL Meriç üstadımız "kendi medeniyetine iftira eden bir milletiz" diye eleştirir bu ülkenin insanlarını.
Osmanlı'nın ölüsü bile, bugün İstanbul'u İstanbul yapan eserler bırakıp gitti bize. İstanbul'un bütün güzel binaları 18 ve 19. Yüzyıl eseridir.
Cumhuriyet hangi mimariyi miras bıraktı bize?
Bunu dürüstçe söyleyecek bir Allah'ın kulu var mı?
Kötü bir Yunan tapınağı görünümündeki Anıtkabir mi?
16. Yüzyıl taklidi Kocatepe Camii mi?
Taksim'de bir iğrençlik abidesi gibi duran Kültür Merkezi mi?
Kişiliksiz TBMM binası mı?
Hadi birisi bana adam gibi bir mimari eser söylesin.
Evet, doğru, Ak Parti döneminde gökdelenlerle şehirleri mahvettiler.
Bir yığın zevksiz cami ve adliye binası yapıldı.
Bunların sorumlusu da Ak Parti'dir şüphesiz.
Ama aynı Ak Parti, CB Sarayı gibi çağımızın tekniğinin kullanıldığı, mimarlık tarihimizin çizgilerini birbiriyle buluşturan bazı eserler ortaya koydu işte.
Ankara'daki Diyanet Camii... modern, Osmanlı ve Selçuklu ve hatta Bizans çizgileri ustaca sentezlenmiş.
Ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı... aynı şekilde mimari birikimimizin bir araya getirildiği sembol değeri yüksek olacağı şimdiden anlaşılan bir eser.
Her şeyiyle milletin parasıyla yapılmış ve millete ait bir devlet temsil mekanı.
Unutmayın ki devlet protokolden ibarettir ve devletler ihtişamlarıyla algılanırlar.
Söylenen züğürt hikayelerini bir kalemde geçelim.
Aslında Cumhurbaşkanlığı Sarayına itiraz edenleri ben çok iyi anlıyorum: onlar iğdiş edilmiş bir neslin, aslına dönmeye, ülkesiyle onur duymaya direnen temsilcileri.
Kendi ülkelerinin başardığı her şeye düşman bir kesim.
Onları tanıyoruz, bu ülke ne başardıysa, tam 91 yıldır onlara, onların babaları ve dedelerine rağmen başarıyor.
Millet her şeyi biliyor...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.