• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
HÜSEYİN KOCABIYIK

SARAY TARTIŞMALARI, İKİNCİ BOYUT: BİLDİKLERİMİZ-BİLMEDİKLERİMİZ...

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 08 Kasım 2014, 19:38
Esasen Cumhurbaşkanlığının "Köşk'ten Saraya" taşınması bana ilk başlarda pek sevimli gelmedi; zira devlette gelenekler önemliydi, iyi kötü Çankaya Köşkü'nde de devlet işleyişine dair yerleşik gelenekler oturmuştu.
Sonra, yakın siyasi tarihimizde rakım yüksekliğiyle, yaşanmış olaylarla, sakinleriyle kodlanmış bir yerdi Çankaya.
Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya" adlı eserini okumak bile bu köşkün tarihselliğini gözler önüne serer.
Ancak, bizde şöyle bir kötü alışkanlık var: her yapılan işin arkasında, her alınan kararın içinde bir düşmanlık, bir ideolojik amaç, bir kötü niyet arar dururuz.
O kararın acaba bir derinliği var mı yok mu, bakmayız.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı tartışmalarında da benzer alışkanlıklar nüksetti. Bazıları Çankaya'ya tek parti döneminin bazı şairleri gibi 'kutsal mekan' muamelesi yapmaya başladılar. Oysa bir gayrimenkul olarak biraz Çankaya nedir? araştırması yapsak, altından bir zavallı Ermeni'nin malına 'çökme' hadisesi çıkıyor. İşin bu kısmını geçelim, nedense hiç kimse bu olaya başka bir pencereden bakmayı denemiyor. Mesela ben, en başta Cumhurbaşkanlığının Çankaya'dan yeni yapılan saraya taşınmasını istemiyordum; ancak geçen günler ve gerekçeler fikrimi değiştirmeme neden oldu.
Yeni Cumhurbaşkanımız çok iyi bir karar vermiş, Türkiye büyüklüğüne yakışan yeni bir eser kazanmış ve devlet artık orada temsil edilecek.
Bu Türkiye için güzel bir gelişme.

ORADA GEÇEN GÜNLERİM


Cumhurbaşkanlığının saraya taşınmasını niçin desteklediğimin nedenlerini yazının devamında okuyacaksınız, ancak yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayının benim hayatımdaki çok önemli yerinden bahsedeceğim biraz.
1984 yılında Ankara'da üniversite öğrencisiyken hem okuyor hem de Orman Genel Müdürlüğü'nde "geçici işçi" statüsünde çalışıyordum.
Çalıştığım ve kaldığım yer tam olarak yeni sarayın olduğu yerdi. Orası öyle güzel bir yerdi ki, ben ilk şiirlerimi orada yazmıştım, o şahane ağaçların altında ne kitaplar devirdim. İşimiz olmadığı zamanlar Ankara'ya inmek istemezdik.
Tam dokuz yılım geçti orada. Tabiatın kucağında hayatı öğrendiğim, ömürlük arkadaşlar edindiğim tam dokuz yıl. Güneşin batışı Ankara'da en güzel orada seyredilirdi. Orman Genel Müdürlüğü o vakitler devletin en zengin kurumuydu. Çok insan çalışırdı o yerleşkede. Ve Türkiye'nin her yerinden insanlar vardı, tam bir Anadolu insanı profilleri müzesiydi. O dokuz yıl beni hayata öyle hazırladı ki, ondan sonra karşılaştığım her zorluğu kolayca aşmayı başardım.

YALANLAR-GERÇEKLER


Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayına karşı çıkanlar arasında sırf muhalefet edenler bir hayli fazla ve bunlar durmadan yalan haber yayıyorlar.
Söyledikleri yalanlardan biri sarayın oturduğu alanın büyüklüğü hakkında. Geçenlerde bir gazetede şapşalın birisi alanın 3 milyon metre kare olduğundan dem vuruyordu.
Kuyruklu yalan dedikleri bu olsa gerek, zira orada kullanılan toplam alan 200 dönüm kadar olmalı.
Bir başka çarpıtma da şudur: evet doğrudur, orası Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bir uzantısıdır. Ancak sarayın yapıldığı bölüm 60 ihtilalinden sonra AOÇ'nden bağımsız hale getirilmiştir. Çiftliğe ilk binayı kimin diktiği hakkında kimin ne kadar bilgisi var, bilmiyorum ama şimdi benden duyabilirsiniz: askerler... askerler çiftlik arazisine Gazi Ordu Evi adı altında kocaman bir bina diktiler. Askerler otel yapar da siviller durur mu? Şimdiki sarayın giriş kapısının tam önüne Fenerbahçe kulübünün eski başkanı Tahsin Kaya bir beş yıldızlı otel dikiverdi. Nedense otel bir türlü işletmeye açılamadı.
70'li yılların sonunda ve 80'li yılların başında Orman Genel Müdürlüğü şimdiki sarayın olduğu yere binalarını yaptı. Yanılmıyorsam tam 12 tane ayrı bina vardı; daha doğrusu 12 Eylül darbesi döneminde yapılmış zevksiz, kalitesiz, rezil 12 beton blok.
İşte o iğrenç beton moloz ortadan kaldırıldı ve yerine Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi görkemli bir bina konduruldu.
Bu arada, yine 80'li yıllarda o bölgeye, yani Çiftlik arazisine bir Devlet Mezarlığı yapıldığını ve bunun da muazzam bir araziyi işgal ettiğini hatırlatalım.
Tabi şimdiki sarayla Gazi Ordu Evi arasındaki koruluk alanda ağaçların arasına gizlenmiş MİT Köşkü'nü de unutmayalım. Devletin alengirli işlerinin çoğunun o Köşk'te döndüğüne dair bir inanç vardı bizlerde.
Dolayısıyla "orası Atatürk'ün mirası olan yerdi" türünden konuşanlar gerçeğin tamamını söylemiyorlar. Sarayın yapıldığı yer ve diğer saydığım yerler onlarca yıl önce AOÇ arazisi dışına çıkarılmış bir bölgeydi ve bu işi ilk kimin yaptığını da yukarıda yazdık.
Bu arada, yine çiftlik arazisine ve yine 12 Eylül döneminde "Atatürk evi" adı altında Selanik'deki evin kopyasının yapıldığını ve anlamsız bir biçimde orada durduğunu söylemeliyim.
Yani diyeceğim odur ki, Hükümeti öyle devasa bir saray yaptığı için eleştirebilirsiniz, ancak AOÇ'ni daha önce yağmalayan kurumları da unutmadan.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.