Basmahane yakınındaki Mısri Dergahı'nın adı literatürde sıkça geçer. Mısrıyye, Halvetiliğin bir koludur. Mutasavvıf şair Eğribozlu Mustafa Aziz Efendi'nin (ö. 1840) kabri bu dergah haziresindedir.
Şeyh Mustafa İstefevi de (1838) Mısri şeyhlerindendir. İzmir'de kendisinin yaptırdığı tekkede toprağa verildi.
Mustafa Kamil Dursun (1878-1951) Osmanlı'nın sonları ve Cumhuriyet döneminde önemli bir İzmir'li bürokrattır. Anılarını Ünal Şenel yayımladı: Kamil Dursun İzmir Hatıraları. Oradan öğrendiğimize göre kayınpederi Ahmed Bedreddin Efendi İzmir'deki Mısri dergahı şeyhlerindendir.
HALİT ZİYA ANLATIR
İzmir'li yazar Halit Ziya Uşaklıgil'in İzmir Hikayeleri ve Kırk Yıl adlı hatıra kitapları var. Bunlarda İzmir Mısri Dergahı'ndan söz edildiği görülür. Uşaklıgil, Mısri Dergahı'nın, dedesinin konağının karşısında bulunduğunu birkaç yerde söyler.
Halit Ziya (1866-1945) çocukluk ve ilk gençlik yıllarını İzmir'de geçirdi. Masum bir ilk çocukluk aşkından bahseder. Hiç tanımadığı bu küçük kıza duyduğu hisleri anlatır: "Bir cuma günüydü. Dedemin konağının karşısında Mısri Dergahı'nın ayin saatiydi. Ben evin kapısından henüz çıkmıştım. O da yanında lalasıyla beyaz merkebiyle geçti, hemen atladı. Gülümseyerek lalasına: Gördün mü lala, dedi; geç kaldık."
Yazarımızın içinde bir şeyler kıpırdar, bu küçük kıza vurulmuştur: "Ayinin sonuna kadar bekledim. Nihayet o tekrar göründü, önümden geçti." Kim olduğunu öğrenir: "O İstanbul'dan yeni gelmiş vilayet ileri gelenlerinden birinin kızıdır ve her cuma Mısri Dergahına gelir."
Bu ifadeler bize gösterir ki, 19. asrın sonlarında İzmir Mısri Dergahı önemli bir cazibe merkezidir.
NİYAZİ MISRİ
Halvetilik'in bir kolu olan Mısrıyye, Niyazi-i Mısri tarafından kuruldu. Niyazi, sürgün olduğu Limni adasında 1694'te vefat etti. Kabri oradadır. Limni Adası Çanakkale Boğazı'nın girişinden 80 km mesafededir. Lozan Antlaşmasına göre Yunanistan'a bırakıldı.
Niyazi Mısri Malatya'da doğdu. Yirmi yaşına kadar dini ilimleri öğrendi. Medreseden mezun olunca vaazlar vermeye başladı ve büyük ilgi gördü. Küçüklüğünden beri tasavvufa ilgi duyardı. Diyarbakır, Bağdad ve Kerbela yoluyla Mısır'a gitti. Burada üç sene kaldı. Kendisine "Mısri" denmesi bu yüzdendir.
Sonunda Elmalılı Ümmi Sinan'la tanıştı ve bütün varlığı ile ona bağlandı. Hareketli bir kimseydi, çeşitli yerleri dolaştıktan sonra, şeyhinin vefatını müteakip Bursa'ya yerleşti. Halvetiye'nin Mısrıyye kolu onun adıyla anıldı ve günümüze kadar sürüp geldi.
Etkili konuşmaları ve geniş çevresi dolayısıyla yönetimin ve iktidar sahiplerinin dikkatini çekti. Bu sebeple hem büyük ilgiye mazhar oldu, hem de çok sıkıntılar çekti. Sonunda Limni adasına sürüldü. Bir sonraki yazımızda anlatılacak.
Niyazi Mısri'nin Divanı meşhurdur. Coşkulu şiirleri, ilahileri dillerde dolaşır. Bir beyti şöyle: "Ben sanırdım alem içre bana hiç yar kalmadı / Ben beni terk eyledim, gördüm ki ağyar kalmadı."