Bir önceki yazım şu cümleyle bitiyordu: "Buna mukabil ülkemizde milli değerleri dikkate almayan bir "İslamcı" çizgi var. Tıpkı antik çağ meraklıları gibi, onlar da İslam tarihinde Türk dönemini atlayıp, ondan önceki devirlerde gezinirler. Hayali bir "ümmetçilik" peşinde koşarlar." Devam edelim: Biz Türk Milletinden ve İslam ümmetindeniz.
Millet olmadan ümmet olunmaz. Milletçe ne kadar güçlenirsek, ümmete katkımız o kadar büyük olur.
Türkler Müslümanlaştıkça İslamiyet de Türkleşti ve milli bir din mahiyetini aldı. Abbasilerden sonra İslam dünyasının temsilciliği Türklerin eline geçti.
Bu durum Osmanlı'nın yıkılışına kadar devam etti.
"Türk Milleti" derken etnik bir anlamdan bahsetmiyorum.
İlle de köken olarak Türk soyundan gelme şartı yoktur. Bin yıldan beri Müslüman Türk havzasında oluşan kültürü benimseyen herkes Türk sayılır.
Bu kelimeden korkup "Türkiyeli" demekte ısrar edenleri anlamakta zorlanıyorum.
Tıpkı antik medeniyetler batağına saplanıp kalanlar gibi, ümmetçi İslamcılık hayali peşinde koşanlar da bu milletin tarihi mirasını es geçerler. Bu halleriyle halkımızın ortak kültürü ve ortak değerlerinin uzağındadırlar.
ORTAK DEĞERLERİMİZ
Mesela bu ortak değerler arasında din anlayışı önemli bir yer tutar. Türklerin din anlayışı medeniyetçi, yumuşak, millileşmiş, taassupsuz, geleneklere (kandillere, evliya inancına, devlet terbiyesine) bağlı bir özellik taşır.
Biz millet olarak kutsala ve kutsallığa daha çok değer veririz.
Türbesiz, yatırsız bir Türk kasabası yoktur. Bunlar topraklarımızın tapu senetleridir. Selefi bir zihniyetle onları bid'at sayarsak, geniş halk kitlelerini rencide etmiş oluruz.
Bu inanış ve anlayışın en iyi temsilcilerinden biri Yahya Kemal'dir.
İşgal yıllarında (1921-22) İstanbul gazetelerinde bu yönde yazılar yazdı (bkz. Aziz İstanbul).
AHMET NAİM
Ahmet Naim bu yazılara kızar ve Y. Kemal'le tartışırdı. İkisi de üniversitede hocaydı. O sıralar "Türk" kelimesinin söylenmesinden bile hoşlanmayan Ahmet Naim, 13 yıl sonra 1934'te Y.
Kemal'e şöyle diyecektir:
"Son senelerde ben de İstanbul'un birçok semtlerinde gezmeyi ve oralarda, tıpkı senin gibi, eski mimari eserlerin tarihini araştırır oldum. Bu hoş merak beni sardıkça sardı. Senin kızdığım yazılarını buldum ve tekrar okudum, büyük bir zevk aldım.
Sana bu yüzden ne kadar haksızlık ettiğimi anladım. O yazıların gerçekten manevi birer ufuk olduklarını anladım. İşte bu yüzden seni o vakit gücendirdiğime yandım. Şimdi senden özür diliyorum" (Y. Kemal, Siyasi ve Edebi Portreler).
Yaşadığımız toprakların kıymetini bilelim. Burada bin senede bir kültür ve irfan birikimi oluştu. Bizi birbirimize bağlayan işte bu birikimdir.
Amacım bağcı dövmek değil üzüm yemek yani, millet olarak ortak değerlerde buluşmaktır.