"Türkiye'nin geçtiğimiz 14 yılı altyapıdan ekonomiye, dış politikadan sağlığa kadar pek çok alanda tarihi başarı hikayeleriyle doludur. Mutlaka eksiklikler, aksaklıklar vardır ama hayata geçirilen projeler, elde edilen neticeler gurur vericidir.
Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm.
Bunlardan biri eğitimdir diğeri kültür sanattır.
Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkarmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum." Bu sözler sayın Cumhurbaşkanımıza aittir. Doğrusu çok yerinde fakat acı ifadeler.
LAYLON-NAYLON
Milli eğitim konusu en büyük dertlerimizden biridir. Bu alanda maddi yönden büyük hamleler yapıldı. Okullaşma ve fizik mekanlar arttı. Her şehirde üniversitemiz var.
Öğretmen atamaları sayıca en başta gelir. Anaokulları yaygınlaştı.
Bunlar elbette sevindirici.
Ne ki, eğitim öğretimin kalitesi ve muhtevası aynı çizgide değil.
Basit bir örnek: Mesleğinde çok başarılı bir profesör, iki satır kaleme alırken ayrı yazılması gereken "ki" bağlacına dikkat etmiyor, ya bilmiyor veya önemsemiyor.
Bunlar ilk veya ortaokulda öğrenilmesi gereken şeyler. Buradan öğretmen kalitesine gelmek istiyorum.
Milli eğitimin dağlar gibi sorunları var. En başta geleni iyi yetişmiş, bilgili ve kaliteli öğretmen meselesidir.
Öğretmen kalitesinin gittikçe gerilediği görülüyor.
1978'de ilkokula başlayan oğlumu ilk gün okuluna götürdüm. Sınıfta veliler ve çocuklar hep birlikteydik.
Öğretmen tahtaya ne gibi malzemeler gerektiğini yazdı. Okumaya başladım:
Kalem, defter, dosya derken "laylon kap" ifadesini görünce, başımdan kaynar sular döküldü.
Öğretmeni sonradan tanıdıkça iyi bir insan olduğunu gördüm. Ama ne yazık ki, yerel söyleyişle "laylon" kelimesinin yazılışının "naylon" olduğunu öğrenmemişti.
ÖĞRETMEN KALİTESİ
1955-56 yıllarında kendi Türkçe öğretmenimi hatırladım.
Belli aralıklarla ev ödevi verirdi. Dosya kağıdının bir yüzüne, mürekkeple el yazısıyla bir şeyler yazıp gelirdik. Öğretmenimiz onları dikkatle okur ve yanlış kelime ve ifadelerin altını kırmızı renkli kalemle çizer ve bize geri verirdi.
Bu usül çok öğretici ve yetiştiriciydi. Sonraki yıllarda çalıştığım en kaliteli okullarda bile bazı öğretmen arkadaşlara bunu anlatınca pek ilgilenmediler. Bu işin zahmetli olacağını söylediler.
60-70 sene önce okul sayımız fazla değildi. Liseye devam edenler şanslıydı ama sayıları azdı. Bu sebeple daha iyi yetişirlerdi.
Okullaşma yaygınlaşınca aynı seviyeyi tutturamadık.
Sayı artınca kalite düştü.
Genç bir nüfusa sahibiz.
İlk ve orta öğretimde 18 milyon civarında öğrencimiz var. Bu müthiş bir potansiyeldir.
Çocuklarımızın daha iyi yetişmesi için ne yapılsa azdır.
Milli eğitimimizin problemleri çoktur. Çözüm için ilk tedbir olarak öğretmenlerimizin kalitesini yükseltmeliyiz.