Bu bir politika yazısı değildir ve okununca görüleceği gibi referandum süreciyle ilgisi yoktur.
Endülüs (İspanya) 1492'ye kadar 780 sene boyunca İslam egemenliği altında yaşadı. Felsefede, sanatta, mimaride parlak bir dönem geçirdi. Elhamra Sarayı o günlerden kalmadır.
İbni Rüşd (1126-1198) Endülüs'te yaşamış meşhur İslam filozofudur. Kadılık görevi yaptı.
Batıda Averroes diye bilinir.
Aristo uzmanı olan İbni Rüşd'ün eserlerinin Latince'ye çevrilmesinden sonra Batı Aristo'yu daha iyi tanıdı. İbn Rüşd bir filozof olarak akla dayanır ve gerçeğe ulaşmada akla öncelik verir.
Muhyiddin İbni Arabi (1165- 1240) Endülüs'te yetişmiş en büyük mutasavvıftır. Tasavvuf düşüncesinde vahdet-i vücud yani varlık birliği inanışının temsilcisidir.
O bir mutasavvıf olarak keşif ve gönül bilgisine daha çok önem verir.
Uzun halvet (yalnız kalma) eğitimi ve manevi arınmayla insanın iç dünyası aydınlanır ve bir takım derin gerçekleri kavrar hale gelebilir. İbn Arabi bu tecrübeyi yaşamış ve keşfi açılmış biridir.
Ama aynı zamanda o, aklın bir denetim ve denge sağladığını da kabul eder.
Filozof İbni Rüşd, genç mutasavvıf İbni Arabi'yi tanımak ister ve karşılaşıp konuşurlar.
AKIL VE KEŞİF BİLGİSİ
Bu olayı, İbni Arabi Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eserinde anlatır:
Bir gün Kurtuba'da şehrin kadısı İbni Rüşd'ün huzuruna girdim.
Halvetimde, Allah'ın bana açmış olduğu şeyleri duyup öğrendiği için benimle görüşmek istiyordu.
Duyduklarından dolayı şaşkınlığını belirtiyordu. Kendisinin arkadaşlarından olan babam, İbni Rüşd'ün arzusu üzerine bir vesileyle beni ona gönderdi. O esnada bıyıkları henüz terlememiş bir delikanlıydım. Huzuruna girdiğimde sevgi ve saygıyla kalkıp beni kucakladı ve şöyle dedi: "Evet."
Ben de cevap verdim: "Evet!" Söylediğini anladığım için sevinci arttı. Sonra, sevincinin sebebinin farkına vardım ve ona "Hayır" dedim. Bunun üzerine üzüldü, rengi değişti ve bildiklerinden kuşku duydu. Bana şöyle dedi: "Keşif ve ilahi feyizde, işin nasıl olduğunu gördün? Acaba senin bu yolla ulaştığın gerçek, teorik düşünceyle bizim elde ettiğimiz gibi midir?"
Şöyle cevap verdim: "Evet ve hayır!" 'Evet ve hayır'" arasında ruhlar maddelerinden, boyunlar bedenlerinden uçar."
Bunun üzerine rengi sarardı ve kendisini sıkıntı bastı, demek istediğimi anlamıştı.
Bu görüşme felsefi bakış açısıyla tasavvufi bakış açısının mukayesesi bakımından önemli semboller içerir. İbni Rüşd'ün kendisine, "Senin keşif ve ilahi feyizle bulduğun şeyle, bizim akıl yoluyla ulaştığımız gerçek aynı şey midir?" diye sormuş, o da hem "evet" hem "hayır" cevabını vermiştir.
Denmek istenen şu: Akıl bilgisi ile bir yere ulaşılabilir. Ama daha ötesine gönül bilgisiyle varılır.
Onu elde etmek için ise madde ve bedenin etkisinden kurtulmak, ölmeden evvel ölme sırrına ermek gerekir.