Tanzimatla birlikte yüzümüzü Batıya döndürdük. Bu durum Cumhuriyetle hız kazandı. Müzikte de Batıya yöneldik, okullarda öğretim tamamen buna göre düzenlendi. Kendi müziğimiz üvey evlat muamelesi gördü. Oysa musiki millidir, asırlar içinde oluşur ve nesilleri birbirine bağlar. Bir milletin hüzünleri, sevinçleri, duyguları müzikte en iyi şekilde ifadesini bulur.
Atmışlı yıllarda Türkiye'de marksist düşünce ve sol zihniyet hakim idi. Avrupa'nın solcusunda milli çizgi ağır basar.
Bizde ise çarpık bir şekilde sol demek milli değerlere karşı olmak demektir. Böylece klasik Türk müziği de dışlandı.
Erol Sayan'ın Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nda ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ndeki Türk müziği çalışmaları "Ben bu okulda yobaz müzik çalıştırmam" denerek engellenmeye çalışıldı. ODTÜ'deki öğrenci korosu konserleri sabote edilmek istendi.
MUSİKİ KULÜBÜ
Yeni öğrendiğim bir başka örnek şöyle: Emine Bağlı (d. 1944) Ankara Siyasal mezunu, DPT'de çalıştı, Turizm Bakanlığı Müsteşar yardımcılığı yaptı, yüksek bürokrat olarak önemli hizmetler gördü.
Halen Tük Kadınları Kültür Derneği Genel Başkanıdır.
Mülkiye'deki öğrencilik yıllarında Klasik Türk Musikisi kulübü kurma macerasını anlatır. Sene 1963 veya 1964 olmalı. Mülkiye'de o sırada çeşitli kulüpler vardır.
Bir grup idealist genç Klasik Türk Müziği Kulübü kurmak için dekan Prof. Aziz Köklü'ye başvururlar.
Dekan "Allah Allah bu da nereden çıktı?" der. Konuyu tam kavrayamaz. O yıllarda cumartesi günleri radyoda 45 dakikalık bir Klasik Türk Müziği Korosu yayını vardır, dekan bey onun gibi bir şey mi, diye sorar. Sonunda izin alınır.
Önce bir "Mülkiyeli Bestekârlar Konseri" düzenlemek isterler. Bunun için bestekâr şef İsmâil Bahâ Sürelsan'ı (1912-1998) ziyarete giderler. Bu idealist sanatkar, yıllarca ihmâl edilen Türk mûsikîsine verdikleri önemi takdir ettiğini ve yardımcı olacağını söyler.
Sürelsan çok titiz biridir; konseri hazırlayabileceğini ancak her hangi bir düzensizlik, taşkınlık, gürültü patırtı olduğu takdirde hemen o anda sahneyi bırakıp gideceğini söyler. Zirâ Mülkiye'de bu konsere sıcak bakmayan öğrenciler mevcuttu. Emine Bağlı ve arkadaşları sıkıntı çıkmayacağı konusunda kendisine söz verirler. Bunun için çok gayret ederler. Bütün tedbirleri alırlar. Özellikle Hasan Celal Güzel (1945-2018) konserin problemsiz olarak tamamlanması için insanüstü bir gayret sarf eder.
NÖBETÇİLİ VE KORUMALI
Ne mi yaparlar? Konsere müdahale olması ihtimaline karşı girişlere nöbetçi dikerler.
Mülkiye sol görüşün hakim olduğu bir fakülte. Türk Müziği Kulübü kurulmasına içten içe diş bilemekteler.Bizimkiler dışarıdan tanıdıkları gözüpek milliyetçi gençleri de bulup girişlere koyarak bir baskın yeme ihtimaline fırsat vermezler.
Sürealsan, mükemmeliyetçi biridir, titizliği gereği konser öncesi nota sehpalarının yerini bile tebeşirle işaretler. Radyodan o günün önemli sazendeleri gelir. Salon tıklım tıklım dolmuştur. Sonuç olarak Mülkiye'de ilk defa çok başarılı bir Türk musikisi konseri icra edilmiş olur. Konser arasında fuayede bir öğrenci Sürelsan'a yaklaşıp "Bu ne biçim müzik, burada saray müziği yapıyorsunuz" derse de; Hoca ona "Oğlum, hiçbir şey bilmiyorsunuz, gerçekten cahilsiniz" cevabını vererek konuyu geçiştirir. Konser çok beğenilir.
Herkes şaşıp kalır ve hayranlık ifade eder.
Adı "Mülkiyeli Bestekarlar" olduğu için ayrıca ilgi çeker.
O günler çok geride kaldı. Bugün onlarca Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ve Türk Müziği Konservatuvarımız var.
Fakat bir şeylerin eksik olduğu görülüyor.
Bu kurumlarımızda heyecan, sanat aşkı ve idealizm eksik. Bu rehavet devam ettiği takdirde, korkarım ki mevcut imkanlar elden çıkıverir.