Sevgi dindarlığı
Son yıllarda ülkemizde din daha görünür hale geldiği ve dindarlık arttığı halde ahlaki zaaf neden ileri boyutlara varmıştır. Yoksa kabahat dinde midir? Şimdiye kadar ahlakın kaynağı dindir diyorduk. Yoksa bu bir yanılgı mıdır?
Dinin bir zahiri bir batını, bir dış görünüşü bir de içi olduğunu söylemiştik bu konuyu biraz açalım. Peygamber Efendimiz imanın tadından söz eder. Yani dinin aslı olan imanın, inanmanın bir tadı olduğunu belirtir ve şöyle buyurur:
"Şu üç özeliğe sahip olan kimse imanın tadını bulur: 1. Allah ve resulünü her şeyden çok sevmek, 2. Sevdiğini ancak Allah için sevmek, 3. Küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek." (Buhari, iman, 9)
İMANIN TADI
"İmanın tadı" sözü ilgi çekici bir ifadedir. Demek ki iman tat veren bir şeymiş. Acaba bu nasıl bir tat? Bu bir manevi taddır, lezzettir, huzurdur. Maddi lezzetlerle kıyaslanamaz. Bedenimize, organlarımıza hitap eden lezzetler, tadlar sınırlıdır. Doyum noktasına ulaştıktan sonra sıkıntı vermeye başlar. Susuzluktan yanıp tutuşan bir kimse belli miktar su içtikten sonra fazlasını içemez, içmeye kalkarsa bünyesi kabul etmez.
Mehmet Akif "İmansız olan yürek sinede pastır" der. Gerçekten inanan insan daha güçlüdür, inancı köklü ve tat alma seviyesine çıkmışsa bu gücü daha da artar.
Dinimizde iman esasları bellidir. Bunları kabul eden, diliyle söyleyip içinden benimseyen kimse iman etmiş sayılır. Bu ön şartları yerine getirdiği halde, manevi huzuru bulamayan, mutlu olamayan çok insan vardır. Bu eksiklik nasıl giderilebilir?
Bunun yollarından biri, "imanın tadını bulmak"tadır. Bunun için gerekli görülen üç şarttan ikisi "sevgi"ye dayanıyor: Allah ve Resulünü her şeyden daha çok sevmek ve bir kimseyi severse ancak Allah için sevmek.
Sevgi en güçlü ve yapıcı duygumuzdur. Onu pek çok objeye yöneltebiliriz. Bunlara beşeri/mecazi sevgi de denir. Dini inanışa göre en çok sevilmesi gereken Allah'tır. Allah kainatı bir sevgi eseri olarak yaratmıştır. Bir bakıma yaratmak sevmek demektir. Peki, Allah'ı sevmek nasıl olur? O'nu sevmek demek, kendisini yanımızda, yakınımızda, içimizde hissetmek; O'nunla ilgiyi, iletişimi devam ettirmektir. O'nun rahmeti ve şefkati gazabından üstündür. "Bana bir adım yaklaşana ben on adım yaklaşırım" buyurur. Böyle insan ahlaklı olur.
SEVGİDEN ŞEFKAT MERHAMET DOĞAR
Bu bakış açısından sevgi dindarlığı dediğimiz anlayış çıkmaktadır. Sevgi ve aşka dayalı din ve iman anlayışı daha içten, daha sıcak ve daha kucaklayıcı bir görünüm taşır. Aşka dayalı iman, kişinin eşyaya, çevresine, öteki insanlara ve Allah'a karşı daha içten ve candan yaklaşmasını sağlar.
Sadece kitabi bilgilere dayanan bir iman anlayışı vecd ve heyecandan mahrum, son derece "kuru" kalır. Böyle bir dindarlık da manevi zevkten yoksundur. Adeta robotlaşmış ve mekanik bir görüntüye sahip olur. İman ve dine ruh ve revnak verecek olan sevgidir, aşktır. Kur'an'da "Kalbleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun" denir. (Zümer,39/22)
İşte günümüzde şikayetçi olduğumuz dindarlıkta eksik olan bu anlayıştır. Sevgimiz, şefkatimiz, merhametimizi eksiktir. İbadetleri şeklen yapmakla, sarık sarıp cüppe giymekle dindar olduğumuzu sanıyoruz. Peki sevgi dindarlığı nasıl elde edilir, bir sonraki yazıda.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.