2024 (hicri 1445) yılı Ramazan ayı içindeyiz. Her yıl tekrar gelmesine rağmen bu mübarek ay kudsiyetinden hiçbir şey kaybetmez ve bütün İslam aleminde sevinçle karşılanır. Dini-manevi duyarlıklar, sosyal yardımlar, ibadete koşmalar, ziyaretler adeta zirveye ulaşır. Ramazan iklimi, ramazan bereketi ufuklarımızı, ruhlarımızı, gönüllerimizi kuşatır.
Eskiden beri ramazan "musahabe" ve "muhasebe" ayı olarak da değerlendirilir. Musahabe "sohbet" anlamına gelir. Buradaki manası ramazan ayı vesilesiyle dini, manevi, tarihi ve kültürel konularla ilgili yazılan metinler demektir. Geçmiş yıllarda ben bu konuda çok şey yazdım. Bunlardan bir kısmı "İbadetlerin İç Anlamı" kitabımda yer almaktadır.
Muhasebe "hesap" kelimesinden gelir; bir meselenin eksiği fazlasını ortaya koyup değerlendirmesini yapmak demektir. "Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekin" ifadesi bir Peygamber buyruğudur. Bu tür muhasebeye herkesin ihtiyacı vardır. Böyle bir muhasebe alışkanlığı, kişinin manevi gelişmesine büyük katkı sağlar.
Bu vesileyle ramazan boyunca dini hayatımızın genel bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Meselenin devasa boyutta, köşe yazısı çerçevesinde ele alınamayacak kadar çetrefil olduğunun elbette farkındayım. Ama gene de bir ucundan tutup ele almak istiyorum.
EĞİTİM ÖĞRETİM TARİHİMİZ
Bir önceki yazımda medreseler ve İlahiyat Fakülteleri kıyaslamasına dair bir şeyler söylemiştim. Oradan devam etmek istiyorum. Medeniyetler ve kültürler eğitim öğretimle beslenir ve güçlenirler. İslam dünyasında eğitim öğretim kurumları medreseler ve tekkelerdi. Birinciler kitabi ve formel öğretim verirken, tekkeler manevi eğitim üzerinde durmuştu.
Öteki İslam ülkelerini bir yana bırakıp kendi tarihimizdeki durumu özetlersek, Osmanlı medreselerinde bir dönem sonra öğretim sadece din ve dil konularına tahsis edildi. Matematik, astronomi, felsefe gibi ilimler dışlandı. Bu durum düşünce hayatında daralmaya yol açtı.
AVRUPA'DA DURUM
Bu arada Avrupa'da pozitif bilimlerde büyük gelişmeler görüldü. Bilimin teknolojiye tatbiki ile buharlı araçlar bulundu, sanayileşme ilerledi. Sonunda Batıda zenginlik arttı. Batı karşısında önce cephelerde yenildik. Onların teknolojisini almaya mecbur kaldık. Bu sırada pozitivist ve materyalist düşüncenin baskısına maruz kaldık. Osmanlının son dönemlerinde açtığımız mühendislik ve tıp okullarında modern usulleri uyguladık. Sosyal bilimlerde de yeni yüksekokullar açıldı. Bir ara hem medrese hem modern mekteplerimiz oldu. Cumhuriyetle birlikte medreseler ve tekkeler kapatıldı. Bütün öğretim kurumları Batılı tarza dönüştü.
BOŞLUK DOĞDU
Medrese ve tekkelerin kapanmasıyla doğan boşluk, eskinin ivmesiyle bir süre fark edilmediyse de daha sonra ciddi sıkıntıya yol açtı. 1945'lerden itibaren önce kurslar, ardından İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri açıldı. Son yıllarda medreseler de canlanmaya başladı. Dinin formel öğretimi tamamsa da tekkelerin yeri doldurulmadı. Acaba şu anda Türkiye'de din hizmetleri ne durumdadır, dini düşüncenin seviyesi nedir? Sonraki yazılarda buna değineceğim.