Hepimizin başı sağolsun. Korktuğumuz başımıza geldi. 30 Ekim'de henüz Cumhuriyet Bayramı sevincinin en yoğun duygularıyla dolup taştığımız sıralarda yaşadığımız o an, hiç unutulmayacak.
Saat 14.51'de yüreklerimiz yandı.
Toz bulutları gökyüzüne yükseldi.
Feryatlar yükseldi, canlar gitti. Geçmişte bu kentin deprem master planı yapılmış, deprem tatbikatları gerçekleşmişti. Ancak kentsel dönüşümün tam anlamıyla hayata geçmeyişi, sağlıklı kentlerin, sağlıklı dönüşümlerin yapılmayışı, yapılan denetimlerin sonuca ulaştırılmayışı, bilinçsizce kesilen kolonlar, krişler bugün yaşadığımız sonucu doğurdu.
Yani bu yıkımdan, bu acıdan deprem değil, bizler sorumluyuz.
Depremin hemen ardında İzmir kenetlendi, Türkiye'nin dört yanından arama kurtarma ekipleri geldi. Ayda Bebek, Elif Bebek bizlere umut oldu.
Onların enkazdan çıkarıldığı anlarda hepimizin yüreğine su serpildi. Sevince, gözyaşına boğulduk. eşini 16 yıl önce kanserden kaybettikten sonra biri Down sendromlu üç çocuğuna hem annelik hem de babalık yapan Ziraat Yüksek Mühendisi Fatma Öztürk... Allah rahmet eylesin.. Yüreğimiz yandı. Şimdi üç çocuğumuz yetim kaldı.
Onların başına gelen, bu depremi atlatan bizlerin başına gelebilirdi. Bunu asla unutmayalım. Eğer biz yaşasaydık eminim ki Fatma teyze gecesini gündüzüne katar, bize kucak açar, yaramazı sarmak için elinden geleni yapardı. Ama onların başına geldi. Elif bebek, Ayda bebek, Fatma teyze için ne gerekiyorsa yapma şansı bizim.
Devlet, ilk andan itibaren tüm kurumlarıyla İzmir'e geldi. İzmir ise üzerine düşeni misliyle yapmak için harekete geçti.
Kime sorsam "Ne yapabiliriz?" diyerek hala çalışıyor. İzmir Ticaret Odası'nın oluşturduğu whatsapp gurubu mesajlarını okudum. İnsanlar yardım için yarışıyordu. Tüm imkanlarını seferber ediyordu. Her kurum her insan yardım için çalışıyordu. Bu şehri işte neden sevdiğimi bir kez daha anladım.
Şimdi yaraları sarma zamanı. İlk iş barınma. Avcılar İnşaat bu konuda başarılı bir çalışma ortaya koydu.
Depremin 30. dakikasında ellerindeki 20 boş daireyi depremzedelere tahsis etti. Ardından boş daireleri kiraladı.
Toplamda 100 daireyi, elektriği, suyu, doğalgazı, aidatı gibi tüm giderleri de üstlenerek depremzedeye tahsis etti.
Şu an 100 aile yeni yuvasında. İzmirli olmak budur işte.
Peki böylesine güçlü duygulara sahip bir kent, kendine nasıl güvenli bir kent yaratmalı? Deprem bölgesiyiz.
Bu hayatımızın gerçeği. Bu şehri topluca terketmeyeceksek, buna göre yaşamanın kuralını koymalı, o kurala sıkı sıkı bağlı olmalıyız. Dünyada bunun örneği de var. Yani biz yeni bir şey yapmayacağız.
Bu kuralın başına doğru düzgün ev yapmak geliyor. O evin doğru dürüst yapıldığını denetlemek gerekiyor. Eğer doğru yapılmamışsa, kim yetkiliyse o bina için verilen kararı sonuna kadar takip etmesi gerekiyor. Yok ruhsatlıydı, yok değildi, yok ben yıkım kararı aldım, yok sen bu kararı uygulamadın gibi basit işlerle uğraşırsak işte sonuç ortada.
Bizim istediğimiz böyle bir İzmir değil.