Yok yok, bizimkinden bahsetmeyeceğim...
Konu, İzmir'in çöpleri falan değil...
Aziz Sancar...
Nobelli medar-ı iftiharımız...
Orhan Pamuk, Nobel aldığında, "gündem takip eden" memleketimin insanı ikiye bölünmüştü.
Ayakta alkışlayanlar ve "Ulan değil Nobel, tillahını alsan gıcığım sana" diyenler olarak ikiye ayrılmıştık...
Fakat Aziz Sancar'ı pek bir sevdik...
Adam sevilmeyecek gibi değil!
Doğup büyüdüğü memleketine sahip çıkan, Türk olmaktan utananlara inat Türklüğünü öven, dünyayı sarsan bir bilim adamı...
Fakaat!
Bize, "Nobellik hayat dersini" Aziz Sancar değil, ABD'li eşi Gwen Sancar verdi!
Hikayeyi Aziz Sancar'dan dinlediniz mi bilmiyorum...
Benim için geçen haftanın en eğlenceli hikayesiydi...
Aziz Sancar, kazanmış Nobel'i evine dönmüş. Ne bekliyor?
Önüne kırmızı halılar serilsin. Öpülsün, koklansın falan...
Eeee adam ne de olsa Türk...
Bayılırız biz Türk kadınları böyle şatafatlı gösterilere...
Adamı illa göklere çıkaracağız...
Nobel almış adamı da değil göklere çıkarmak, galakside tam tur attırız!
Fakat işler Sancar'ın beklediği gibi gitmiyor...
Nobel gururu ile eve geliyor. Kapıdan içeri giriyor ve ABD'li eşi şöyle diyor:
- Aziz çöpü dök!
- Nobel aldım ben yaaa!
- İyi tamam, git sen yine de çöpü dök Aziz...
Ve Aziz Sancar çöpü döküyor. Bir daha da evde "Nobel artistliği" yapmamaya karar veriyor...
Yahu kadın, Sancar'ın Nobel'ini takmamış.
Biz, alt tarafı bir balık pişiriyor diye, "eşimize/sevgilimize" Sultan Süleyman Han Hazretleri muamelesi çekiyoruz...
Utanmasak, elinde mangal yelpazesi ile geçerken, "Destur" diyeceğiz...
Adama da bir haller oluyor.
Elinde yelpaze, "Nobellik deney yapacakmış gibi pür dikkat" kesiliyor.
O eller yok mu, o mangal yakan eller!
Pisagor'u bile kıskandıracak bir matematik hesabı yapıyor. Uygun açı bulunuyor ve yelpaze matematiksel ahenkle sallanıyor...
O esnada, rüzgarın esintisine Kaptan-ı Derya Hızır Reis'in ruhu eşlik ediyor...
"Heyt be!" diyor... "Ben bile gemim fırtınada seyir halindeyken, rüzgarı böyle derin düşünüp hesaplayamadım."
Ve kızıl sakallarını kıskançlıkla sıvazlayarak geldiği gibi gidiyor.
Daha bitmedi...
Mangal, Nobellik hesaplamalar ışığında yanarken, sıra balıkların dizilişine geliyor...
Bak o balıklar öyle bir diziliyor ki, gezegenleri milim milim dizen Galileo, "Tanrım bu adam benden daha iyi hesap yapıyor" diyerek, yüzyıllar öncesinden feryat ediyor...
Neyse çeneye daldık. Mangaldaki balıklar pişti... Mis gibi yendi... Haa bu arada, o gün yemek pişirmediği için kendisini "kraliçe" sanan evin kadınının, mezeleri, salataları, tatlıyı yaptığını söylemiş miydik?
"Kraliçe", sofrayı, bulaşıkları topladıktan sonra, sıra Sultan Sülayman Han Hazretleri'ne en köpüklüsünden kahve yapmaya geldi...
Kahvesini içerken bileğini mi ovsak yaa...
Yoruldu yelpaze sallarken!
Vay arkadaş!
Gwen Sancar, sayesinde maymun gözünü açtı!
Nobel alan adama çöp döktürülüyorsa biz ne saçmalıyoruz yahu!
Zaten bakın şimdi, Aziz Sancar bir Türk kadını ile evli olsaydı, Nobel'in ardından adamın "genleri" devreye girecekti ve başlayacaktı kara kara düşünmeye...
"Ulan Nobelim var benim. Şu hatunun bir üst modelini mi arasam acaba? Piyasada 'Hatun Galaxy S7', ne bileyim 'Sevgili 6Plus" falan var mıdır diye dolaşırdı...
Eh karşısına da büyük ihtimalle "Nokia 3210" çıkardı ama olsun...
Neyse... Nobelli adamın çöp döktüğü memlekette, bizim "Mangal Pisagorları"nın altından kırmızı halıyı çekeceğiz demek...
Gwen Yenge. Büyüksün!
An itibariyle idolümüzsün...
O Nobel senindir!