Ev alırken ya da kiralarken ne yapıyoruz?
Binaları önce dışarıdan görüp beğeniyoruz, "ilk görüşte aşk" misali hayallerimizin evine kavuşuyoruz...
Ve sonraaa bina zombiye dönüşüyor!
O taş, tuğla, demir sandığımız binaların "kağıttan" yapıldığını anlıyoruz...
Yalnız veya ailemizle yaşayacağımızı sandığımız evimizde, tüm apartman sakinlerinin katılımıyla "klan hayatı" başlıyor.
Neden?
Çünküüü binalarda ses yalıtımı yok!
Müteahhitlerin önemli bir bölümü, bu küçüüüükk sorunu atlıyor!
Zannımca, "Amaaan canım ne olacak, apartmanca hep birlikte yaşayıp, gitsinler.
Komşu komşunun külüne muhtaç. Aralarında gizli saklı mı olacak" diye düşünüyorlar!
Eeee haksız da sayılmazlar!
Yıl oldu 2016, komşuluk momşuluk hak getire...
Nerede o eski günler...
Sokakta oyun oynarken, rastgele bir evin kapısını çalar komşu teyzeden soğuk su isterdik...
Şimdi komşu teyzeyi yolda görsek tanımıyoruz...
İşte bazı müteahhitler de bu gerçeği fark edip, bizi o eski mutlu, "mahalle kültürü"nün olduğu dönemlere ışınlamak istiyor!
Sahiden de ışınlıyorlar! Çünkü biz taşındığımız daha ilk gün, sahiden zamanda yolculuk yapıyoruz...
Birdenbire, 1960-1980'lerde geçen bir dönem dizisinin içinde başrolü üstleniyoruz!
Herkes, herkesten haberdar, gizli saklı yok!
Yan komşunun hapşırmalarından grip olduğunu, komşu binadaki amcanın belgesel izlemeyi tercih ettiğini, bir diğer daireden gelen sesle evdeki küçük yavrucağın "ileride başarılı bir atlet ya da ne bileyim üç adım atlama rekortmeni" olacağını....
Hidayet Abi'nin pantolonu çift dikiş ütülendiğinde gıcık olduğunu, Şukufe'nin bol kahkahalı telefon konuşmalarından yeni sevgili bulduğunu, Osman'ın çarptığı kapıların şiddetinden ergenliğin dibine vurduğunu anlıyoruz...
Vee işte komşuluğun tam da burada devreye girmesi bekleniyor...
Hasta komşuna çorba yapacak, o sıkıntıdan patlayıp tepinen yavrucakla evcilik oynayacak, yan apartmandaki amcayla birlikte bir aslanın sırtına çıkıp geyik kovalayacaksın...
Bununla da kalmayacak tabii...
Hidayet Abi'nin pantolonunu jilet gibi ütüleyecek, Şukufe'ye bir kahve falı bakacak, Osman'a "Boşver takma yaa kardeşşiiim kaardoo geçer" diyeceksin!
Ama biz ne yapıyoruz?
Kalkıp komşularımızla kavga ediyoruz!
Yöneticinin kapısını aşındırıyoruz...
Duvarlara vurup "Yavaş be yavaş" diye bağırıyoruz...
Arada, "Komşusunu pompalı tüfekle vurdu" gibi, o nostaljik lezzetten zerre nasibini almayan haberlere konu oluyoruz...
Ne diyelim, biz komşuluğu beceremiyoruz, geçti bizden...
O mahalle kültürüne dönüş yok!
Milet Mars'ta koloni kurma peşinde, kim takar Perihan Abla'yı!
O halde, İzmir kentsel dönüşürken, buna bir de "sessel" dönüşüm ekleyen kazanır...
Konut projelerinin tanıtımına, "yok havalimanına metroya, İZBAN'a bilmem kaç kilometre; leb-i derya deniz" yazana kadar, iddianız ve sloganınız şöyle olsun mesela:
"Komşunuz, Addams Ailesi, King-Kong hatta Hulk bile olsa, onların seslerini duymayacaksınız!" Yapın o evi, aldık gitti!