Vallahi bize iyi bile dayanıyor!
Eeee en sakin insanın bile sabrının taştığı an vardır...
Hani İzmirliler için "asfalya" atma anıdır...
Kimisi için "kırmızı çizgisini" geçmek...
Bazısının "eşref" dışındaki saatine denk gelmek...
Ne bileyim, "yazı güzü belli olmayanların, en şiddetli sonbaharında" rüzgarıyla savrulmak...
İşte günlerdir Irma Kasırgası ile oradan oraya savrulan Amerika için de durum aynen böyle...
Doğanın "asfalyası" attı...
****
Doğa, insanoğlu gibi "dayanılması" güç bir varlığa iyi bile tahammül ediyor esasında!
Utanıp sıkılmadan, her gün dünyanın farklı bir yerinde ciğerlerini kesiyoruz onun...
Aman o "dört duvarlı" "kişisel hapishanelerimize" bir meraklıyız ki sormayın gitsin...
Hepimiz, "başımızı sokacak bir evimiz" olsun "masumiyeti" adı altında, "doğanın arsalarına" gecekondu konduruyoruz!
Birer birer sahiplendik her yerini!
Ama gecekondularımız pek bir afilli!
Havuzlu, asansörlü, teraslı, havalı!
****
Yeşil ormanları, "salata malzemesi" gibi doğrayıp diktiğimiz beton evler çok havalı da, küçük bir sorun var!
Biz havayı da mahvediyoruz...
Birkaç "masum" talebimiz daha var çünkü bizim...
Tıpkı evimizin olması gibi, "ayağımız da yerden kesilsin" istiyoruz...
Kısa mesafelere yürümek, bisiklet kullanmak, toplu ulaşım araçlarına binmek yerine, dört tekerlek üzerinde gitmeyi çok seviyoruz...
O berbat egzoz gazlarını yolluyoruz havaya...
Gökyüzünü, mümkün olsa maske takacak hale getiriyoruz ama ne gam!
O nasılsa her gün mavi...
Bulutlar yerli yerinde...
Güneş, ay, yıldızlar da tamam...
Hala baktığımızda çok da romantikler üstelik!
"O halde doğa manzaralı inşaatlar yapmaya devam" diyerek, ağaç katliamını sürdürüyoruz...
****
Peki sadece şehirde yaşayanlar mı suçlu?
Köylülerimizi de unutmayalım...
Memleketi "hormonla" tanıştırdıklarından beri iflah olmadık zaten...
Kendini salatalık zanneden kavunlara, kelek karpuzlara, tatsız tuzsuz meyve sebzelere mahkum ettiler bizi...
Millet çocukken yediği bir tatlının, kurabiyenin, ne bileyim, muhallebinin tadını hatırlar...
Peki biz ne yapıyoruz?
Sanki en lezzetli tatlının "unutulan tarifini" hatırlatır gibi konuşup, "Nerede o çocukken yediğimiz domateslerin tadı" diyoruz?
Sahi nerede?
Esasında hiçbir yere gitmedi o lezzet...
Doğada hala..
Ama kim uğraşacak şimdi o doğal domatesi yetiştirmekle?
Kim, daha az kazanmayı göze alacak?
Daya hormonu gitsin!
Haa bu arada hazır elin hormona değmişken tavukları da unutmayalım!
Onları da "hızlandırılmış çekime" alalım!
Işık hızıyla civcivden pilice dönüşüp, oradan da uçarak mangala gitsinler!
Mangalın dumanını da tüttürdük mü tamamdır!
****
Yok yok tamam değil!
"Nasılsa götürür" diyerek kanalizasyon atıklarını denize boşaltmaya...
Çöpleri yerlere atmaya...
Keyifle tüttürdüğümüz sigaranın izmaritini yere atıp, ayağımızla ezmeye...
Doğada kaybolmak bilmeyen naylon poşetleri kullanmaya da devam ettik miydi tamamdır!
****
Hah işte tüm bunları yaptığımızda hepimizin "Irma"ları olacak...
Florida'da "asfalyası" atan bir kasırga, sonra dünyanın diğer ülkelerini dolaşacak...
Bir başka yerde sel ve su baskını olarak öfkesini gösterecek...
Kimi yerde "tasını tarağını" toplayıp giderek bize kurak, bereketsiz alanlar bırakacak...
Bir başka yerde deprem olup, o diktiğimiz beton evleri yıkacak...
Dünyanın farklı bir noktasında, hava öyle bir kirlenecek ki, hiç kimse maskesiz sokağa çıkamayacak...
****
Bunların hiçbiri felaket senaryosu değil..
Hepsi, dünyanın bir yerinde yaşanıyor...
Peki biz insanoğlu ne yapıyoruz?
Bir gram akıllanalım, "biz ettik sen etme" diyelim, yıktığımızı düzeltelim değil mi?
Ne gezer? Biz, arkamızda bir enkaz bırakarak dünyayı terk etmeye hazırlanıyoruz...
İnsanoğlunun yok etmeye gitmek için valizini yavaş yavaş hazırladığı yeni gezegen Mars...
Dünya'nın fişini çekince toplu halde oraya gideceğiz...
O güne kadar Dünya'yı yok etmeye devam!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.