Prodi dedi ki...
Rektör Prof. Dr. Tunçdan Baltacıoğlu'nu, hem göze hem kulağa hoş gelen muhteşem bir sunum hazırlayan Öğrenci Faaliyetleri Müdür Yardımcısı Emel Akçay Uzun ve ekibi ile emeği geçen herkesi kutluyorum. Akademik dönemin ilk dersini veren Prodi ile, daha sonra özel görüşme fırsatımız da oldu. Manşette bu konuyu, 'EXPO dersi' diye verdik. Türkiye-AB ilişkilerinden, yeni dünya düzenine kadar da olağanüstü bir vizyon çizdi Prodi. Tekrara girmek istemiyorum ama altını tekrar çizmek istediğim iki nokta var, 2015 adaylığımız sırasında son birkaç saat içinde üye ülkelerle bire bir yaptığı 'özel ve genel' temaslarla EXPO'yu Milano'ya kazandıran eski Başbakan Prodi, rakiplerimiz güçlü olmasına rağmen 2020 EXPO'sunu kazanmamızın hayal olmadığını söyleyip ekledi: "EXPO'yu kazanmak için yerel yönetim ile genel yönetim birlikte çalışmak zorunda. Özellikle küçük ülkeler üzerinde çalışın ve onları ikna edin. Bütün bunları da bir an önce yapmaya başlayın, yani süratli olun."
Formül bu, 3 aşamalı. Bizim de en başından beri söylediğimiz şey aslında. Sol bir partinin genel başkanı olarak başbakanlık yaptığı dönemde, sağ bir partiden seçilen Milano Belediye Başkanı ile çalıştı. Ama ne kendisi, ne de Belediye Başkanı için, içerideki rekabetleri, EXPO sürecinde söz konusu olmadı. Diyor ki Prodi: "Her hafta Başkan beni telefonla arar ve ben şunları yaptım, siz de lütfen şu ülkeleri arayıp destek için ne gerekiyorsa yapın diye ödev verirdi. Ben de yapardım."
Aziz Bey'in, Başbakan Erdoğan'ı arayıp böyle bir şey söylediğini sanmıyorum. Ama bugüne kadar olmayan, bundan sonra da olmayacak diye bir durum yok. Ne dersiniz Başkan?
'Aşkın ozanı' gitti...
2010 yılında Yeni Asır okurları için, yılların dostluğuyla harika bir röportaj yapmıştı Faruk Demir. Müziği, bir gönül hizmeti, kutsal bir tapınak olarak niteleyen büyük usta, bahçesinde bulduğu kanadı kırık bir güvencini, veterinere tedavi ettirene kadar gözüne uyku girmeyecek kadar her canlıya tutkun bir gönül adamı idi.
2009 yılının 30 Ağustos resepsiyonunda, Ankara Gazi Orduevi'nde birlikteydik. Uzun uzun sohbet ettik. İzmir'den, aşktan, müzikten ve siyasetten konuştuk. Zafer Şahin ile birlikte 3 kişi başladığımız gönül sohbetimiz, gitgide kalabalıklaştı ve çemberde söz hep Neşet Ertaş ustanın idi. Neşet Ertaş'ın müziğiyle geç tanışanlardanım. 30'umdan sonradır benim Neşet Ertaş'ı keşfetmem. İtiraf edeyim, müziğinden ziyade sözlerindeki derinliktir beni etkileyen. Bağlamasını çalışından, müziğinin içinize işleyen etkisinden çok, sözündeki felsefesi beni yakalar.
Hiç okula gitmemiştir Neşet Ertaş ama fahri doktora almış ve UNESCO tarafından 'Dünya Yaşayan Kültür Hazinesi' ilan edilerek korunmaya alınmıştır. Sağlığında kıymetini bilmeyenler, ölüsünden pirim yapmaya çalıştıkça sinirleniyorum. Dün, televizyon ekranlarına çıkan ve Neşet ustanın büyüklüğünden söz eden Arif Sağ, çok değil, birkaç yıl önce İTÜ Konservatuvarı'nda misafir hocalık yaptığı dönemde, Neşet Ertaş'a 'fahri doktora' unvanı verilmesi gündeme geldiğinde rest çekmiş, "Bu cahil adama doktora verirseniz istifa ederim" demişti. Neyse ki kıymet bilen akademisyenler, Sağ'ın bu sözlerine itibar etmemiş ve fahri doktora verilmişti...
Sadece müzik adamı değil, barışın da gerçek simgesiydi Neşet Ertaş. Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı, 'Kardeşlik Manifestosu'nda kendisini ve Kürt ozan Şivan Perver'i anması da bu yüzdendir. Neşet Ertaş'ın ismi; "Bu kan dursun" diye anıldı ve buna yorumu şöyle olmuştu büyük ustanın: "Biz aşığız, insan aşığıyız. Suçun sorumlusu ruhtur, vücudun günahı yoktur. Şüphesiz ki her can haktır, 'incitme canı, incitme' diye türküler söyledik. Hepimizin yüreği yanıyor giden canlara. Akan kanın durmasını istiyoruz. Hepimiz aynı Allah'ın sofrasındayız..."
Mekanın cennet olsun Neşet Ertaş usta. Bu sözlerin barışa adanan sözler olsun. Nur içinde yat...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.