Söz uçar, yazı kalır. Söylenen sözden ziyade, yazılı belgeye bakarım ben.. Serde Ankara gazeteciliği olunca; biraz daha temkinlilik herhalde bundan. Konumuz da tam bununla ilgili. Malum; sadece İzmir'in değil, artık Türkiye'nin gündemine taşınan "İzmir'deki bayrak krizinden" söz ediyorum. Tekrara girip ayrıntıya boğmayayım ama kısaca hatırlatmakta fayda var; 9 Eylül İzmir'in Kurtuluş Günü kutlamalarından, Valilikteki bayrak çekme töreninin yapılıp yapılmayacağıyla ilgili süreçten söz ediyorum.
İçişleri Bakanlığı'nın 6 ay önce yayımladığı yönetmelik, protokole boğulan resmi törenlerden ziyade, halkın daha çok içinde olacağı kutlamaların önünü açmak üzere, bir takım resmi törenlerden ziyade; şenlik, bilimsel toplantı, yürüyüş gibi etkinliklerin daha çok yapılmasını öngörüyor. Yönetmelik yayımlandığından bu yana bir kavram kargaşasıdır gidiyor.
Nitekim; 9 Eylül törenlerinin nasıl yapılacağına ilişkin olarak 1 Ağustos'ta toplanan komitede de aynı karmaşa ve maalesef o dönem bu komiteye başkanlık eden Vali Yardımcısının yanlış yorumu sebebiyle; resmi geçit ve süvarilerin geçişi olmaksızın varılan kutlama programı, bu kavganın ilk fitilini ateşledi.
Ancak; bu alevlenme, nedense tam 40 gün sonra; 9 Eylül kutlamalarından sadece 3 gün önce oldu. 9 Eylül günü Valiliğe bayrak çekme, süvariler ve temsili geçit töreninin yapılmayacağı haberleri ile kamuoyunun tepkisi de doğal olarak beraberinde geldi. Bunun üzerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Ankara'dan devreye girdi; İçişleri ve Milli Savunma Bakanlarını bizzat arayarak; bu durumun doğru olup olmadığını sordu. Bakanlardan "yanlış yorum yapılmış" yanıtını alınca da; İzmir Valiliği üzerinden tekrar devreye girerek; geçit töreninin programa alınmasını sağladı.
Ancak; herkesin malumu olduğu üzere tartışma bitmedi, tören alanında Bakan Günay'a karşı bir grubun protestosu oldu ve açıklamaların devamı büyüyerek geldi.
Dün, sadece Yeni Asır'da tüm detaylarıyla okuduğunuz olayın tüm taraflarının açıklamaları, bu alevi daha da ateşledi. AK Parti İl Başkanlığı, elinde Komite üyeleri (Ege Ordu, Milli Eğitim, Gençlik Spor, Emniyet Müdürlüğü yetkilileri) ile birlikte Büyükşehir Belediyesi temsilcisi olarak Protokol Müdürü Pınar Kavasoğlu'nun da imzası ve bilgisi olduğunu açıkladığı komite karar yazısını gösterdi ve Belediye'nin de onayı var bu programa demeye getirdi.
Ardından Aziz Kocaoğlu açıklama yaptı ve; yönetmeliğin kasdi çıkarıldığını iddia etti. Ve; Bakan Ertuğrul Günay da Ankara'dan Zafer Şahin'e yaptığı açıklamayla; Büyükşehir'i suçladı.
İşte, dün sabah erken saatlerden itibaren tüm taraflarla tek tek görüştüm ve söz şimdi taraflarda:
BAŞKAN AZİZ KOCAOĞLU:
'40 gün sonra imzalatıldı'
Aziz Kocaoğlu:
"Temmuz ayında Ege Ordu Komutanlığı'na başvurduk ve süvarilerin geçit töreninde olmasını talep ettik. 1 Ağustos'ta Valiliğin başkanlığındaki Komite toplantısında; Valiliğe bayrak çekme töreninin yapılmayacağı kararı alındığı ve bunun yönetmeliğe dayandırıldığı söylenince, biz de ısrar etmedik. Yasaksa yasak, ben yasağa nasıl karşı geleyim? Ve, Ege Ordu'ya yaptığımız başvuruyu da geri çektik. Törenleri düzenleyecek olan kurum olarak yürüyüş, tören, çelenk koyma, konuşmalar, fener alayı gibi tüm detayları hazırladık. Ama 5-6 Eylül'de insanlar yolumu kesip; bayrak töreni yapılmayacaksa biz Hasan Tahsin'in oraya temsili bayrak dikeriz dediler. Ben de; gelmem dedim, karışmadım. Ertuğrul Bey (Günay) de 7 Eylül'de devreye girdi, Ege Ordu ve Valilik de olacak dendi. Beni aradı; hallettim, yürüyüş yapılacak dedi, ben de teşekkür ettim. 9 Eylül sabahı tekrar aradı; yürüyüşün parti yürüyüşü olup olmadığını, yoksa katılmak istediğini söyledi. Ben de, halk yürüyüşü olacağını, kesinlikle partiyle ilgisi olmadığını, gelmesinden mutluluk duyacağımı söyledim. Vatandaşa da Türk bayrağıyla gelin daveti yaptım, kesinlikle parti bayrağını sokmadım. Ama bir takım protestolar oldu. İzmirliyi biraz bilen insanlar, yüzde 70'i kadın olan yerde partili değil, vatandaş İzmirli olduğunu anlar. Arada sadece TGB'den bir korsan yürüyüş oldu ama onun da sorumlusu ben değilim, Emniyet.
Ben yine de insanları sakinleştirmeye çalıştım ama ne yapabilirim ki?
Bütün bunların ardından AK Parti İl Başkanlığı elinde belgeyle açıklama yapıyor, benim bilgim olduğunu ima ediyor. Ama o ellerindeki belge, aynı günün sabahı imzalatılmış belge. Pazartesi (10 Eylül) sabahı, Protokol Müdürüm Pınar hanım evinden aranıyor, Valiliğe davet ediliyor ve imza attırılıyor. Bakan bey belge istedi diye, Valilik böyle bir yazı imzalatıyor.
Bana yönetmelik var yasak dendi, ben de ısrar etmedim. Gündem yaratmak gibi bir derdim de yok, olay çıkarmak için de uğraşmıyorum. Ama birileri taa Ankara'dan karıştırıyor ortalığı. Ertuğrul Bey, Ankara'dan buraları karıştırdı. Buna halk dilinde; eşeği kaybettirip sonra buldurmak ve sevindirmek denir. Benim hazırladığım güzelim programı mahvetti, program rezil oldu. Alkış bekliyormuş herhalde, ne yapayım ben mi protesto ettirdim? Telefonla aradığında dilimin ucuna kadar geldi ama 'kıskanıyor' der diye 'gelme' diyemedim. Biliyordum böyle olacağını..."
BAKAN ERTUĞRUL GÜNAY:
'Ya tuzakçı ya fırsatçı'
Söz sırası şimdi de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'da. İşte Bakan Günay'ın Yeni Asır'a açıklamaları:
"Organizasyon Komitesi'nde yazılanlar da imzalar da ortada. Yönetmelik maddesi de ortada; bu tür bayram günlerinin programının, Valilik Başkanlığındaki komite tarafından belirleneceğini söylüyor. Resmi geçit yapılmaz diyor ama şenlik yapılır, bilimsel toplantı yapılır, tarihsel gösteriler yapılır diyor. Tarihsel gösteri nedir? İşte buradaki tartışma konusu olan canlandırmadır. Yönetmelik maddesi ortada. Yoksa, ben Bakanlığın yönetmeliğine aykırı bir şey talep edebilir, bunu uygulatabilir miyim? Ben kanunun üstünde değilim ki. Ama kamuoyunda törenlerin programıyla ilgili haberler çıkınca, yanlış yorumları gördüm ve müdahale ettim. İki bakan arkadaşımla görüştüm, yanlış yorumu onlar da söyledi ve problem ortadan kalktı. Törenlere geleceğimi de söyledim. Başkan Kocaoğlu'nu da aradım. Yürüyüş siyasi partinin yürüyüşü ise gelmem dedim; halk yürüyüşü dediği için katıldım. Ama orada İP'lilerle bir olup beni protesto ettirdi. Ama bütün kamuoyu artık biliyor bunun gerçek yüzünü. Ben hep arkadaş muamelesi yaptım, samimi oldum ama hep tuzak kuruldu. Hiç yakışmadı bu tavır. Ama bundan sonra ben de anladıkları dilden konuşmayı da bilirim. Vicdan sahibi pek çok CHP'liden telefon aldım.
Her halukarda tuzak ve kötü niyet ortada: Eğer programda olmadığını 40 gündür biliyordu da sustuysa ve son iki gün kala bu ortamı yarattıysa bunun adı apaçık; tuzaktır.
Eğer bilmiyor idi de son dakika öğrendiyse ama bu durumu siyasi bir istismar amacıyla kullandıysa bunun da adı düpedüz fırsatçılıktır..."
VALİ CAHİT KIRAÇ:
'Yalan söyleniyor'
Son söz; Büyükşehir Belediyesi Protokol Müdürüne 40 gün sonra imza attırdığı iddia edilen Valilik'te olmalıydı. Uzlaşmacı tavrını bildiğim Vali Cahit Kıraç ile bu konuyu konuşurken, sesindeki kızgın ton hayli güçlü hissediliyordu. Ben de direkT sordum; dün Pınar Hanım'a imzalattırılan belge neydi:
"Arkadaşlarıma sordum ve bilgi alarak size söylüyorum; bunu kim söylüyorsa yalan söylüyor. 7 Eylül'de Pınar hanıma bir belge imzalattırılmış o da; Türk Yıldızları'nın uçuşu önceden programda yokken sonradan eklenmiş. Bu karar için imza alınmış. Sadece Pınar hanımdan değil, komitenin diğer üyelerinden de imza alınmış. Evrak önümde, komite kararı da önümde. Çok rica ediyorum, kimse siyasi çıkarlarına devleti alet etmesin. Devlet ciddiyetiyle konuşuyorum."
Vali Bey'in açıklaması çok net ve her zamanki üslubundan daha sert. Neden ilk başta bayrak töreninin programa konmadığını soruyorum, yine çok net:
"Eğer Belediye'den veya başka bir birimden böyle bir teklif gelseydi, programa eklenirdi. Kendileri bugüne kadar böyle bir talepte bulunmadılar bize. Kaldı ki; 24 saat Valilikte bulunan bayrağın nesini çektireceksin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Valiliğinde bayrak inmesi diye bir saçmalık olabilir mi? Neyi tartışıyoruz? Türk bayrağından kim rahatsız olabilir Allahaşkına? Lütfen biraz ciddiyet..."