Düne dair bir güzel, bir de kötü haber. Kötüden başlarsak; çocukluğumuzun komedyeni, Fuar'daki matinelerin vazgeçilmezi, o dönemin teknolojisiyle "kaset"lerden dinlediğimiz kabarelerin yaratıcılarından usta sanatçı Zeki Alasya'nın ebediyete göçmesi, hepimizi aldı da götürdü. Ustaya Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. Güzel bir haber de; Lise öğrencisi F.S.A'nın terör örgütü DHKP-C'nin elinden devlet operasyonuyla kurtarılmasıydı. F.S.A'nın ağabeyini, yani büyük oğlunu da terör örgütüne kaptıran yüreği yanık anne A.A, polise sığınmış ve yardım istemiş. Polis ve özel kuvvetler, anne A.A. ve diğer oğlu ile birlikte 13 saat süren bir operasyonla, kandırılan çocuğu terör örgütünün elinden kurtarmayı başardı. Anne A.A. "beynini yıkadılar, kandırdılar" dediği oğlunu, tek bir sözüyle kurtaran devlete, devletin polisine minnetini şu sözlerle dile getirdi: "Devletim, tek bir sözümle 500 polisi oraya dikti ve oğlumu teröristlerin elinden kurtardı." İşte; evladına yeniden kavuşan bir annenin bu cümlesi bile, devlete, devleti yönetenlere güven ve şükran duymaya yeter de artar bile.
Devlet demişken; bugün İzmir, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'yi ağırlıyor. Bir dizi açılış için gelecek olan Cumhurbaşkanı açılışlar sırasında kısa süreli olarak halka da seslenecek. Son günlerde, Erdoğan'ın değişik illerdeki bu açılış ve halka seslenişleri tartışma konusu yapılıyor. Bu konunun ne kadar gereksiz olduğunu birkaç cümle ile izah etmeye çalışalım.
DÜN NEYSE BUGÜN DE O
Cumhurbaşkanı Erdoğan, öyle sıradan bir siyasetçi olmadı hiçbir zaman. 13 yıllık parti genel başkanlığı ve Başbakanlığı süresince tüm mesaisini devletin içine çöreklenmiş her düğümü çözmeye, değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeye ayırırken, halkla iletişimini de hiç koparmadı.
Bunun karşılığını da, her seferinde sandıktan tek başına iktidar olarak çıkarak aldı. 10 Ağustos'ta girdiği son seçimde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk turda yüzde 52 ile seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olmasıyla taçlandırdı bu teveccühü. Hem bu seçim öncesi meydanlarda hem de seçildikten sonra yaptığı tüm açıklamalarda da "seçilmiş Cumhurbaşkanı" olmanın tüm farklılıklarını kullanacağını söyledi. Hep halkın içinde ve meydanlarda olacağını zaten ilan etti. "Farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım" dedi. Nitekim; seçildikten yaklaşık 1 ay sonra başladığı yurt gezilerine bugün ve bundan sonra da devam etmesinin bugün itibarıyla tartışma konusu yapılması, nafile bir tartışmanın ötesinde bir durum değildir. Diyorlar ki; "Tayyip Erdoğan AK Parti için oy istiyor." Cumhurbaşkanının ağzından parti ismi değil; "Huzur, güven ve en önemlisi istikrar" için oy kullanma çağrısı ve "yeni Anayasa'nın yapılabilmesi için güçlü bir Meclis tablosunun ortaya çıkması" çağrısı dışında çıkan bir ifade yok. Diğer muhalefet partilerinin kendisine yönelik sözlerine verdiği cevapları da "savunma" dışında ifadeler olarak görmek, yani Tayyip Erdoğan'ı bugüne kadar tanımamış olmak gibi şaşırtıcı bir durum ya da muhalefet yapmış olmak için konuşmak amacı dışında bir anlam içermez. Gerisi de; Laf-ü güzaf