Son bir haftadır yaşananları, geçmişi de hatırlayarak soğukkanlılıkla değerlendirelim...
Malazgirt'ten bu yana bu topraklar üzerinde adına Kürt Sorunu denilen sorun hep vardı. Selçuklular zamanında da, Osmanlı zamanında da devlet, zaman zaman şiddet kullanarak yönetti bu sorunu. Keza; Cumhuriyet döneminde de benzer şekilde yönetildi.
Tam bin yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk kez şiddet kullanmadan, siyasi araçlarla bu sorunu çözmeye niyetlendi. Belli bir süre düzgün giden işler; ETNİK ŞIMARIKLIK yüzünden, dengeli bir muhatap bulunamayınca deyim yerindeyse dengesini kaybetti. Eli silahlı örgüt bu süreci, Güney Doğu'da kendi otoritesini kurmak için kullanmaya yöneldi. TC, sabırla defalarca uyarısını yaptı. Bu eli silahlı örgüt, kendi lideri Apo'yu bile dinlemez hale geldi. Son olarak da; Kobani olaylarını ve geçen Pazartesi Suruç'ta 32 gencin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırıyı bile hükümete ve devlete yıkmaya kalkınca ve polisiyle askeriyle şehit vermeye başlayınca artık SABIR taştı.
Devlet, bu noktada kararını verdi ve CEZALANDIRMA KAPASİTESİNİ göstermesi gerekiyordu. Dedi ki eli kanlı örgüte:
SENİN VARLIĞIN, BENİM SABRIMLA SINIRLI...
SENİ SADECE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ SINIRLARI İÇİNDE DEĞİL, TC SINIRLARI DIŞINDA DA CEZALANDIRIRIM.
İşte son 1 haftadır olanlar ve öncesindeki kısacık tarihsel özet budur.
Gerek devletin tüm güvenlik güçleriyle son 1 haftadır yaptıkları gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'nun açıklamaları, Türkiye'nin İŞİD terör örgütü ile işbirliği yaptığı iftiralarının da iflasıdır aynı zamanda. Bu iftira da tek hamlede çökmüştür...
KENETLENME ZAMANI
Bu yaşananlar, sadece sınırlarımız dışındaki dış düşmanların oyununu bozmadı. Aynı zamanda, dış güçlerle işbirliği yapan AK Parti ve Tayyip Erdoğan nefreti üzerinden siyaset yapan kişi ve partiler ile bunların kalemşörleri olan malum gazeteci-yazarlar, bunların yazdıkları gazete ve televizyonlar ile bunlara paralel liberallerin de oyunu bozuldu. "TOPAL ÖRDEK" dedikleri hükümetin, sınır ötesi saldırı ve savaş kararı bile alabilecek kadar etkin ve devlet aygıtının bu kadar kararlı ve yetkin kullanılabiliyor olması, çok canlarını sıktı bunların.
Sözümü bitirirken son bir not da eklemeden geçemeyeceğim. Son bir haftadır yaşanan acılar, ulusal bir gururu da yaşattı aslında bizlere. Siyasetin bölünmüş görünen yapısı, böylesine önemli bir süreçte ne mutlu ki yeniden bütünleşti. Hain tabiatlı yazar-çizer ve siyasetçi takımının dışında iktidar ve muhalefetin iki partisi CHP ve MHP'nin birlik-beraberlik-duygudaşlık göstergesi memnun edici. Başbakan Davutoğlu'nun parti liderlerini telefonla arayıp bilgi vermesi ve ayrıca gönderdiği heyetlerle teknik ve güvenlik bilgilerini paylaşması, muhalefet liderlerinin de bu noktada gösterdiği duyarlılık önemlidir.
KSK-GÖZGÖZ VE ALTINORDU...
3 BÜYÜKLER KIZLARA SAHİP ÇIKMALI
Bir şampiyonluk, bir başarı nasıl cezalandırır diye soracak olursanız, en güzel örneği; Konak Belediyesi'nin Kadın Futbol takımına yapılanlara bakmanız yeterli. Türkiye şampiyonu olan ve Avrupa'da kendi liginde oynamaya hazırlanan takımı en başından bu yana sahiplenmeyen ve tam tersine "benim böyle bir bütçem yok" diyerek kapısına kilit vurdurmaya hazırlanan Konak Belediye Başkanı'na rağmen, sporseverler, İzmirliler ellerinden geleni yapıyor. Pazar yeri açılışına getirdikleri şarkıcılara 100 bin TL verirken, 3-5 kişiyi ilgilendiren konulu festivallere yüzlerce bin TL ödenek ayırırken para sorunu olmayan Konak Belediyesi, hem Konak'ın hem İzmir'in ismini Avrupa'da duyuracak olan şampiyon Kadın Futbol kulübüne ayrılacak 600 bin TL'lik bütçeye gelince "Belediyenin parası yok" diyor nedense!!
Muzaffer Tunçağ zamanında kurulan ve Hakan Tartan zamanında şampiyonluktan şampiyonluğa koşan Kadın Futbol takımının, Avrupa Kupalarında oynayarak gururumuz olması bir yana; amazonlar kenti diye bilinen İzmir'in gururu olmasını niyeyse hazmedemeyenler var.
Bu işe en çok üzülenlerin başında eski Belediye Başkanı Hakan Tartan geliyor. Kişisel girişimlerde bulunduğunu bildiğim Tartan; kulübün yaşaması için 1 yıllığına gönüllü yöneticileri, başkanları olurum diyor. Bu söz çok anlamlı. Başından beri kızları yalnız bırakmayan Yeni Asır olarak bir çağrımız da; İzmir'in gururu Karşıyaka, Göztepe ve Altınordu kulüplerine ve yöneticilerine. Gelin bu kızları kaybetmeyelim. Hem Türkiye genelinde hem Avrupa'da İzmir'in adını gururla duyurmaya devam etsinler. Sizler için küçük bir bütçe ile bu kızlarımızı sahiplenelim ve İzmir'in sembolü bu kızları ligde ve Avrupa'da oynatalım. Var mısınız bu tarihi görevi üstlenmeye?