Referanduma giderken iç politikadan çok dış politika konuşur olduk farkında mısınız? Ama bunda bizim bir kabahatimiz yok. Bir yandan TSK olarak sınır ötesinde sınırımızı koruma amaçlı yürüttüğümüz operasyon sürerken, diğer yandan neredeyse bütün Avrupa ülkeleri çıldırmış gibi İslamafobi hastalığına yakalandı sanki. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a 'gelme' diyen Almanya, ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'na uçuş izni vermeyen Hollanda, Adalet ve Ekonomi bakanlarının Türk kökenli vatandaşlarımızla toplantısını son anda engelleyen Almanya ve nihayetinde cumartesi günü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Sayan Kaya'ya bütün dünyanın gözü önünde ve diplomatik nezaketi bir yana bırakın, insanlığa sığmayan bir terbiyesizlikle muamele yapan Hollanda.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi; sınır dışı edilen Bakanına ve gözaltına alınan Başkonsolosuna yapılan bu muameleye karşı uluslararası hukuk ve anlaşmalardan doğan hakkını arayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne 'kafa tutan' hatta neredeyse 'özür dilemesini' isteme hadsizliğinde bulunan AB ve diğer tüm Avrupa ülkeleri...
Bu gelişmelerle ilgili Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, Dışişleri Bakanı ve AB Bakanı da gerekli açıklamaları yaptı.
Pazartesi günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye olarak yazılı özür dahil beklediğimiz adımların ne olduğu ve bunların gerçekleşmemesi durumunda her tür diplomatik adımı atacağımız net bir dille söylendi. Şimdi beklemedeyiz.
İlk tercih elbette konunun; diplomatik nezakete uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden özür dilenmesi ve gereğinin yapılması. AB Bakanı Ömer Çelik de, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da açıkladı:
Vize muafiyeti başta olmak üzere göçmen politikalarında Türkiye'ye verdiği hiçbir sözü tutmayan AB'ye karşı, biz de artık yükümlülüklerimizden tek taraflı vazgeçmeyi ajandamıza aldık.
Eğer bizi tatmin edici bir adım atılmayacak ise; AB'ye üyelik süreci dahil her konu tartışmaya açılırsa şaşırmayın.
Avrupa ülkelerinde özellikle 2008 yılından sonra yükselen İslamafobi hastalığı, Türkiye düşmanlığına dönmüş durumda neredeyse. Ocak 2017 verilerine göre Batı ülkelerinde Müslümanlara karşı 2 bin 800 saldırı gerçekleşti. Ama Türkiye'ye yönelik son saldırılar artık bu istatistiklerle ele alınamayacak boyuta gelindiğini de gösteriyor. Her zaman olduğu gibi son yaşananları AK Parti, hükümet veya Recep Tayyip Erdoğan meselesi olarak değil, memleket meselesi olarak gören MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dışında diğer muhalefet partilerinden milli bakış açısını görmek maalesef mümkün değil. Sabah Hollanda'ya atarlanan ama akşam çıktığı canlı yayında Hollanda'da yaşanan olayları neredeyse hükümet tasarladı diyecek kadar milli hassasiyetten uzak bir ana muhalefet lideri var maalesef.
Sözün özü; Mesele şahıslar veya partiler veya hükümet meselesi değil, memleket meselesidir.
ALMAN BAKANA DAĞ TOKADI
Avrupa ülkelerinden gelen sistematik saldırılar karşısında diplomatik yollardan hakkını arama noktasında beklentiye geçen Türkiye, sadece Dışişleri ve AB bakanlıkları ile değil, ilgili tüm muhataplarına da benzer girişimlerde bulunuyor. Son olarak; Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'dan Alman mevkidaşına 'zehir zemberek' bir mektuplu yanıt geldi. Federal Almanya Adalet Bakanı Heiko Mass'ın, PKK terör örgütü propagandası yapmaktan tutuklanan Die Welt muhabiri Deniz Yücel'in serbest bırakılmasını isteyen nezaketten uzak üslupla yazılmış mektubuna cevap veren Bakan Bozdağ, gereken her şeyi söyledi aslında:
"Türkiye'ye yönelik haksız ve mesnetsiz iddialarla dolu, diplomatik nezaket kurallarına aykırı mektuplar kaleme almak ve terör örgütleri, teröristler ve darbeciler için endişe etmek yerine, kıymetli mesainizi Türk toplumu dahil Almanya'da yaşayan yabancılara karşı hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan uygulamalara son vermeye ayırmış olmanızı temenni ederdim!" Ağzınıza, aklınıza, kaleminize sağlık Sayın Bakan...