Yakın dostlarımdan birinin kızı, üniversiteyi burada okumak istemediği için İngiltere'ye gitti ve 'üniversite gibi bir üniversite'ye kayıt oldu. Üniversite gibi üniversite dememin nedeni, yapmak istediğim tek meslek olan gazetecilik yüksekokulunu kazanmanın coşkusuyla kaydolmaya gittiğimde yaşadığım hayal kırıklığı.
Filmlerde gördüğüm ve beni büyüleyen İstanbul Üniversitesi gibi bir kapı yoktu etrafta veya yine filmlerde gördüğüm büyük derslikler, kocaman bahçeler de yoktu. Apartmandan bozma bir yerdi okulumuz. Başka vesilelerle gittiğim İTÜ Taşkışla binasında ve tabii Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyanları çok kıskandım bu yüzden. Yıllar sonra ABD'de gördüğüm en sıradan üniversitelerin bile insanda yeniden okuma isteği uyandırdığını görünce artık kendim için değil, gençlerimiz için üzülmeye başladım.
Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesi bir parça umutlandırdı beni, eminim benim görmediğim yerler de vardır iyi bir eğitim ve şartlar sunan.
ŞANSLI KIZ
Bizim kızın okulunu internetten gördüm. Kalacağı yurdu, yurttaki tek kişilik odasını da. Mor ve eflatun renklerinin hakim olduğu şirin bir oda. İçinde tuvaleti ve banyosu var. Mutfak ise ortak, aynı koridoru paylaştığı 6 kişi birlikte kullanacak.
Bunun büyük bir ayrıcalık olduğunu yurtlarda kalıp, banyo ve tuvalet sırası bekleyenler bilir. Burada da var tabii, banyo ve tuvaleti ortak olan odalar. Ama her duruma ya da paraya göre seçenekler de var.
Bizim kız şanslı, anne-babası sırf onun için çalışıyor zaten. Çocukluğundan beri parayla okuyor. Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve şimdi de üniversite. Hangi ülkede bir çocuğa bu kadar çok yatırım yapılıyor acaba? Ve de karşılığı olmayan, geri dönmeyen bir yatırım bu. Okutuyoruz çocuklarımızı, sonra da iş bulamıyoruz. Evde oturuyorlar öyle bilgisayar başında vakit öldürerek.
HAYATI ÖĞRENMEK
Bizim şanslı kız, bir haftadır kendi başına. Anne-baba eşyalarını yerleştirdi, dolabını doldurdu, ihtiyaçlarını karşıladı ve bırakıp geldi. Artık her işini kendisi görecek, karşılaştığı ufak veya büyük sorunları kendisi çözecek. "Yatağımı topladım" diye annesine mesaj atmış. İlk kez yatağını topluyor sayılır. Anne her gün söylüyordu toplamasını, o da toplayacağını söyleyerek çıkıyordu evden. Toplayan yine anne oluyordu ama burada artık kendisi toplamak zorunda. Yemeğini kendisi yapmak zorunda, bulaşıklarını da kendisi yıkamak zorunda. Söylenerek bu işi yapan anneleri yok yanlarında. Doğrusu da bu.
Bizim kız hayatı şimdi tanıyacak. İnsiyatif almayı, kararlarını kendi başına vermeyi öğrenecek, nerede ne yapması gerektiğini bilecek. Burada kalsaydı, sabah erkenden çıkarken yine yatağını, odasını toplamadan çıkacak, anne ve babası arkasından söylenecekti.
YALNIZ YAŞAMAK
Annesi bir haftadır evde hiçbir işi olmadığını söylüyor. "Eskiden, işten geldiğimde yarım saat evi toplamakla uğraşır, sonra mutfağa girerdim" diyor. Şimdi dağıtan olmadığı için toplanacak bir şey de yok.
Bizlerin şanssızlığı hayatı normal şartlarda öğrenemiyor olmamız galiba. Kimimiz erken yaşlarda sokaklara düşüyor, yokluk ve sefalet içinde acı tecrübeler geçirerek hayatla tanışıyor, kimimiz de olgunluk yaşına geldiği halde el bebek gül bebek yaşayarak tanışamıyoruz. Anne-babalar çocuklarını, özellikle de kızlarını dizlerinin dibinden ayırmak istemiyor, başka bir şehirde, yurtta yaşamasına sıcak bakmıyor, tek başına yaşamasına ise asla izin vermiyor.
Yarın bu konuyu biraz daha açalım bakalım.