• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
SEDA KAYA GÜLER

Kadının işi neden zor?

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 21 Ekim 2009, 17:27
Şurası bir gerçek ki erkeklerin koltuklarını kadınlara bırakmaya hiç niyetleri yok! Aslında oturdukları yerden hiç kalkmak istemiyorlar ama bırakmak zorunda kaldıklarında yerlerine bir kadın yerine bir erkeğin geçmesini yeğliyorlar.
Anlayacağınız siyasette, sanatta ve iş dünyasında kadınların işi hala çok zor. Denizli ziyareti sırasında yaptığımız sohbetler de bunu bir kez daha hatırlattı bana. Örneğin belediye başkan yardımcısı diyor ki şaka yollu olsa da: "Biz bu koltukları bırakmayız, kimse bırakmaz, istiyorsanız siz bıraktıracaksınız."
Yani çok uğraşacaksınız, demek istiyor. Erkeklerden üç misli, beş misli, gerekirse on misli çalışacak kadınlar bir yerlere gelmek için. "Niye?" diye de sorgulamayacağız. Çünkü biz kadınız!
Demek isteniyor ki; kadın olarak aslında sizin asli göreviniz iyi bir eş ve anne olmak, evi çekip çevirmek, kocayla ve çocuklarla ilgilenmektir. Evinin kadını olmaktır. Siyaset, iş, vs. sizin ilgi alanınıza girmez. Ama çok istiyorsanız, buyurun gelin, bizim yaptığımız işlerin aynısını siz de yapın. Tabii asli görevlerinizi ihmal etmemek koşuluyla...

BÜYÜK TUZAK
Burada büyük bir tuzak var tabii. Bir kere asli görev denilen işler kolay işler değil. Kadının tek başına üstleneceği işler olmamasına rağmen küçümsenmek ve basit görülmek suretiyle herkesin yapabileceği var sayılıyor ve bu görevi layıkıyla yerine getiremeyenler de kadından sayılmıyor! Üstelik kadınların iki işi birden yapamayacakları hatırlatılıyor sürekli olarak. Çalışırlarsa evlerini ihmal edecekleri, ihmal etmezlerse da işlerini iyi yapamayacakları söyleniyor.
İşe gitmek için çocuğunu evde bırakmak veya kreşe göndermek zorunda kaldığı için suçluluk duyması isteniyor yani kadından, çocukların derslerinin kötü olması da onun çalışmasına bağlanıyor, hatta eşin cinsel isteksizliği bile... Bu suçluluk duygusuna dayanamayan kadınlar da ya pes ediyorlar ya da süper kadın olmaya özenip kendilerini yıpratıyorlar.
KAGED üyelerinden biri panelin detaylarıyla ilgilenir, konukları ile vali, belediye, oda başkanlarını ziyaret ederken, bir yandan da çocuğun okuldan alınıp doktora gitmesinin organizasyonunu yaptı mesela kaşla göz arasında. Tüm çalışan annelerin yaptığı gibi. Niye babalar bu işlerler ilgilenmezler? O gün annenin çok işi olduğunu bilen babalar nedense "Bugün bu işi ben üsteleneyim!" demezler mesela. Veya okulda bir sorun olduğunda öğretmenler babayı değil, anneyi ararlar?

FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ
Aslına bakarsanız kadınlar bu tür sorumluluklardan da kaçmazlar. Seve seve ve son derece pratik çözümlerle üstesinden gelirler ama kimse kendilerine yardımcı olmadığından gün gelir bunalırlar. Yarışa erkeklerden çok önce başlamış oldukları için finişe gidecek takatleri kalmaz bazen. Ya da erkekler düz kulvarda koşarken onlardan engelle koşu yapmaları istendiği için birine takılıp düşmeleri kaçınılmazdır.
O yüzden erkekler şunu anlamalıdır ki, kadınların önüne habire engeller koyarak bir yere varılamaz. Omuzlarında erkekten daha çok yük olan kadına daha çok çalışmayı önermekle de bir yere varılamaz.
Elbette kimse koltuğunu bırakmak istemez ama eninde sonunda bir gün kalkılacaktır. Kadın veya erkek kimin geçeceğinin önemi var mı? Doğru olan cinsiyet farkına değil de, kişinin o göreve uygun olup olmadığına bakmak değil midir? Ve en önemlisi de "Fırsat eşitliği"ni sağlamak.
Modern toplumların görevi, kadının üstlendiği görevleri bilerek ona yardımcı olmak ve sorumluluklarını hafifletmektir bence. Kadına, "Sen annesin, evde otur!" demek yerine, "Annelik senin hakkın, çalışmak da öyle" demek ve onun bilgi, beceri ve üstünlüklerinden yararlanmaktır.

Bir maçı kazanmanın hikayesi
Fırsat eşitsizliğinin ne demek olduğunu çok güzel anlatan bu hikayeyi Ernst&Young Türkiye Genel Müdürü Osman Dinçbaş anlattı. ABD'de bir şehrin üç erkek, bir kadın beyzbol takımı varmış. Kadınlar sürekli erkeklerle maç yapmak ister ama muhatap bulamazlarmış. Sonunda, "Üç takımın en iyilerini seçin ve karşımıza çıkın, biz sizi yine yeneriz" demişler. Bu iddia üzerine erkekler toplanıp durum değerlendirmesi yapmışlar. Kadınların tek bir şartı varmış ve onu da maç sırasında söyleyeceklermiş. Günlerce düşünmüşler bu şartın ne olabileceğini. Bakmadıkları kitap, yasa kalmamış ama herhangi bir açık bulamamışlar ve teklifi kabul etmişler. Büyük gün gelip çatmış. Maç başlarken kadınlar şartlarını açıklamışlar: "Solaklar sağ elle, sağlaklar da sol elle vuracaklar topa."
Maçı kadınlar kazanmış tabii ki...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.