Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu'nda konuşulup tartışılan konulardan biri de "kadınlar". Kadınların istihdama, ekonomiye, kalkınmaya, hayata, siyasete katılımı. En çok da ekonomiye ve yönetime.
Her yıl Davos'a katılan gazeteci arkadaşım Gila Benmayor, izlenimlerini Hürriyet'teki köşesinden paylaştı bizlerle. Anlattığına göre en önemli toplantı, "Cinsiyet Gündemi: Kotayı Uygulamak" başlıklı panel.
Bu panele dünyanın önde gelen iki CEO'su katılıyor. Biri Coca-Cola'nın CEO'su Muhtar Kent, diğeri Renault-Nissan'ın CEO'su Carlos Ghosn.
Medar-ı iftiharımız Muhtar Kent, Coca-Cola'nın başına geçer geçmez, "Kadın Liderler Konseyi" kuruyor. Amacı üst düzey kadın yöneticilerin sayısını artırmak. Konsey kurulmadan önce kurum içinde kadın yöneticilerin oranı yüzde 11 iken, bu sayı şimdi yüzde 28 olmuş. Muhtar Kent'in amacı bunu yüzde 50'ye çıkarmak.
KENT'İN ÇABASI
Neden? Bir kere, alışveriş yapanların yüzde 80'i kadın olduğuna göre, kadınların yönetimde olmasında büyük yarar var. Ayrıca sürdürülebilir bir çevre için, çevreyle özel ilişkisi olan kadınlarla çalışmakta da yarar var.
Renault-Nissan'ın CEO'su da aynı düşünce de. O da her fırsatta kadının çalışma hayatında ne kadar önemli olduğunu anlatmaya ve kadın yönetici sayısını artırmaya çalışıyor. O da Japonya'da etkili olmuş ve yönetici kadınların sayısını beş katına çıkarmış.
Keşke bizim CEO'larımız da Kent ve Ghosn gibi bu konuyu gündemlerin alsa ve kadın yönetici sayısını artırmak için bir şeyler yapsa. Yok mu kadın yöneticilerimiz? Var ama daha çok olmalı. Sayıları parmakla gösterilmemeli. Bir yönetim kurulundaki kadın sayısı en az yüzde 30 olmalı. İdeali yüzde 50 ama yüzde 30 da önemli bir eşik.
Zuhal Şeker
Madem kadın yöneticilerden söz ediyoruz, onlardan biriyle devam edelim. Önce Toyota, sonra Turkcell, şimdi de Ülker Grubu'nda, yani ülkenin en büyük kurumlarında "Kurumsal İletişim Koordinatörü" olarak çalışan bir isim Zuhal Şeker.
Ankaralı memur bir ailenin, üç kızından biri olan Zuhal Şeker, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Ekonomi bölümünden mezun. İlk tercihi tıp eğitimi olmasına rağmen tercih formunu yanlış doldurmaktan dolayı bu okulu kazanıyor ve daha sonra da değişiklik yapmadan okulunu bitiriyor.
Bir yıl Arthur Andersen'de, bir yıl reklam ajansında, bir yıl Hürriyet'te çalışıyor. Daha sonraki işyeri Yapı Kredi Sigorta. Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde onun da imzası var.
Ardından mesleğiyle ilgili bir şeyler öğrenmek, yabancı dilini geliştirmek ama en önemlisi kendi başıma yurtdışında yaşayabilmek için İngiltere'ye gidiyor. Bu kararı alırken Türkiye'de müdür yardımcısı, altında arabası var, iyi para kazanıyor ama o kendini geliştirmek için arabasını satıp bir maceraya atılıyor, kasiyerlik, çocuk bakıcılığı yaparak iki yıl orada kalıyor.
HEM KARİYER HEM ÇOCUK
Parası bitmek üzereyken Toyota'nın bir pazarlama iletişim müdürü aradığını öğrenince geri dönüyor ve kabul edilince 4,5 yıl burada çalışıyor. Sonraki işyeri Turkcell. Orada çalıştığı 4 yıl süresinde de Kardelenler projesine imza atıyor.
Yaklaşık iki yıldır da Ülker'in Kurumsal İletişim Genel Müdürü. Bu birimi kurup, işleri yürüten Şeker, evli ve bir çocuk annesi. Her kadının mutlaka anne olması gerektiğine inanıyor. Anne olmanın kadının çalışmasına, yönetici olmasına engel olmadığını da ispatlıyor zaten.
Diyor ki: "Ben, herkesten daha değeri olduğuma inanırım. Kendimi değerli görmem etraftaki ilişkileri daha sağlıklı yaşamamı sağlar. Dolayısıyla benim mutluluğum, sağlığım için çok önemli. Bu da gerek oğlumla gerek kocamla ilişkimi daha sağlıklı yaşamamı sağlar. Can 40 günlük bile değildi, hiç emziremeden işe döndüm. O zamanki bakıcımız 'Daha bebek, anlamaz' derdi ama her sabah Can'ı kapının önüne kadar getirip beni işe uğurlamasını isterdim. Öyle bir rutin oluşturduk. Şimdi Can biliyor ki ben her sabah işe gidiyorum: 'Bye bye anne' diyor. Akşam geldiğimde kapıyı ilk o açıyor."
Kadın isterse her soruna bir çözüm buluyor. Yeter ki önce kadınlar sonra da erkekler bunun farkına varsın.