Les Ottamans Oteli'nin sahibi Ahu Aysal, Ayşe Arman'a verdiği röportajda önemli sözler söylüyor. Daha doğrusu alışılmadık, ezber bozan bir söylemde bulunuyor. Ahu Aysal, Galatasaray Kulübü'nün başkanı Ünal Aysal'ın eski eşi. Çok genç yaşta evlenmişler, iki çocuk sahibi olmuşlar. Çalışıp, bugünlere gelmiş, iş, güç ve para sahibi olmuşlar.
Ama günün birinde Ünal Aysal'ın hayatına başka bir kadın, daha genç ve güzel bir kadın girmiş. Alıştığımız bir durum. Hatta kanıksadığımız. Ahu Aysal da doğal karşılıyor bu durumu. Erkeklerin doğasına bağlıyor. Belli bir yaştan sonra genç kadın istediklerini düşünüyor. Ve bunu doğal karşıladığı için de itiraz etmiyor. Alışılmadık olan durum bu işte. Kocasının bir başka kadınla ilişkisi olduğunu anlayınca ve ona bunu itiraf ettirince, boşanıyor. "Gitmek isteyen adamı durdurmayacaksın, onu özgür bırakacaksın. Sevgi böyle bir şey" diyor.
İNTİKAMA GEREK VAR MI?
Açıklamasını da şöyle yapıyor: "Kendimi yıpratıp, adama hayatı zindan edip, ayrılmamak için direneceğim de ne olacak? Adamın gençten arzusu geçecek mi? Biz yıpranacağız o arada. Ben öyle yapmadım."
Ne yapıyor? Bırakıyor adamı gitsin. "Hayatın kuralı böyle" diyor. "Değiştirebilir miyim? Değiştiremem. Sıkılıyor insan. Kadın da erkek de. O da benden sıkıldı. Bizler bunu kabul edemiyoruz. Kan davası haline getiriyor, malını, mülkünü, donuna kadar almaya, onu perişan etmeye çalışıyoruz. İntikam bu. Hiç gerek yok. Bana bir sürü güzellik yaşatmış adamın hayatını daha fazla zorlaştırmak istemedim."
Ben de aynı kanıdayım. Gitmek isteyeni özgür bırakmaktan. Kadın veya erkek fark etmez. Sadece erkeklerin evlilikten sıkıldığını da düşünmüyorum. Kadınlar da sıkılıyor hayattan, evlilikten, fedakarlıktan. Onların da erteledikleri hayatlar var. Onlar da günün birinde aşkı, seksi yaşamak isteyebilir.
VE ERKEKLER
Evet. Seks. Bilmem kaç küsur yıllık evli olup da, orgazm olmamış birçok kadın var bu ülkede. Eğer 50 yaşından sonra kalbi çarpmaya, heyecan duymaya başlamışsa, hayatın tadına varmak onun da hakkı.
Kadınların Ahu Aysal gibi, durumu olgunlukla karşılamaları gibi erkeklerin de sevdikleri kadını özgür bırakmaları gerektiğine inanıyorum.
Oysa bizim erkeklerimiz kadının hayatına yaşarken de ambargo koyuyorlar, öldükten sonra da. Geçtiğimiz hafta evlenerek gündeme oturan İbrahim Tatlıses'in söylediğine bakın mesela. Silahlı saldırıya uğramadan önce Ayşegül Yıldız'a, "Sakın ben öldükten sonra başkasıyla evlenme olur mu?" diye haber göndermiş. Ve bu haberler de basınımızda "sevginin ispatı" olarak gösterildi, konuşuldu. Adam hem sevdiği kadını aldatıyor, başka kadınlarla birlikte oluyor, bunu kabullenmesini ve hep onu sevmesini istiyor. Tek erkeği olacak. Yaşarken de öldükten sonra da.
Oysa sevmek, sevdiğini özgür bırakmaktır. Onu mutlu etmektir. Sevgili gitmek istiyorsa, onu özgür bırakmak gerekir. Kalmasını istemek iki tarafa da haksızlık.