Çoğumuz kendi sırça köşkümüzde yaşıyor, olan biteni bize dokunmuyorsa film izler gibi seyrediyor, ancak başımıza geldiği zaman hayatın gerçekleriyle yüz yüze geliyoruz. Özellikle ailelerinin göz bebeği olan tüm çocuklar, cam fanuslar içinde yaşıyorlar. Onların empati duygularını geliştirmeleri, çevrelerinde olan bitenle ilgilenmeleri, hayatın sadece kendi çevrelerinde dönmediğini göstermenin yolu sosyal sorumluluk projelerinden geçiyor. Böylece daha çabuk olgunlaşıp, kişisel gelişimlerinin gelişmesine büyük yarar sağlıyorlar.
Geçenlerde Anakent Koleji Yabancı Diller Bölümü öğrencilerinin düzenlediği bir sosyal sorumluluk projesinden haberdar oldum ve gençler gibi ben de çok etkilendim. Onların duygularını okurken, büyüdüklerini ve artak hayata farklı baktıklarını anlayabiliyorsunuz.
KİMSESİZ ÇOCUKLAR
Hazırlık sınıfında okuyan bu gençler, öğretmenlerinin önderliğinde, 'Hünerli Eller' adı altında yiyecek kermesi düzenleyip, kazandıkları para ile Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan 16 kişilik bir grup öğrenciye, yeni bir yılda onları bir parça sevindirmek amacıyla kıyafetler almışlar. Hediyelerini kendi elleriyle çocuklara veren öğrenciler, başta projeyi çok önemsemediklerini ama yuvaya gidip çocuklarla tanışınca çok duygulandıklarını ve hem çok üzülüp hem de keyif aldıkları bir gün yaşadıklarını söylüyorlar.
Selin Kaya'yı en çok yurdun kapısı önündeki "Kimsesiz Çocuklar Yurdu" yazısı etkilemiş. "Hepimiz bir anne-babaya sahip olarak dünyaya geliyoruz ama hayat bazen bizlere farklı oyunlar oynuyor ve birden hayatta yalnız kalabiliyoruz" diye anlatıyor duygularını.
Zehra Özkan, "Başta bu işi angarya olarak gördüm. Ancak şimdi anılarımı ne kadar yoklasam da, aynı zamanda hem bu kadar üzüldüğüm hem de sevinip keyif aldığım başka bir gün hatırlamıyorum. Yuvadan içeri ilk girdiğimde yaşadığım duyguları anlatmak çok zor. Ancak sanırım ilk hissettiğim şey, böyle tatlı ve masum çocukları kimsesiz bırakan kadere olan kızgınlığımdı" diyor.
DUYGULU ANLAR
Gençlerin hepsi çocuklardan çok etkilenmişler ve bazılarının inanılmaz zeki olduğunu söylüyorlar. Bir de öğretmenlerin hepsinin kadın olması dikkatlerini çekmiş. Gözlemlerini "Görevli ve öğretmenlerin hepsi kadın olduğu için, çocuklar erkek modeline daha fazla ilgi gösteriyor. Onlar için her kadın 'Anne'. Erkek arkadaşımıza bizden daha çok ilgi gösterdiler ve onunla oynarken çok eğlendiler" diye anlatıyorlar.
Tüm bu yaşananlardan sonra, okula dönme zamanı gelince, sarılışlarını unutamayacağını söylüyor Deniz Taştan. "Dolu gözlerimle onlara başka nasıl yardım edebileceğimi düşünüyorum. Üstelik sadece ben değil, diğer arkadaşlarımda da gözle görülebilir bir farklılık vardı. İyi ki bu projede yer almışım" derken, Nağme Aksoy ise, "Bu durumu herkesin görüp, hissetmesi lazım. Ayrılık vakti geldiğinde gerçekten ama gerçekten onları öyle bırakmak hiç istemedim. Biz çıkarken bize bir sarılışları vardı ki bu benim bittiğim andı. 'Yine bize görmeğe gelecek misiniz?' diye sorduklarında boğazıma bir şeyler düğümlendi" diyor.
Ben de hem Anakent Koleji öğretmenlerini hem de öğrencilerini yürekten kutluyorum.