Özgürce düşünebiliyor muyuz? Düşündüğümüzü söyleyebiliyor muyuz? Veya yazma özgürlüğümüz var mı? Pinima'da, Meltem Arıkan'ın yazdığı, Mehmet Ali Alabora'nın yönettiği ve oynadığı, Pınar Öğün'ün baş rolü oynadığı "Mi Minör" oyununun geçtiği ülkede halkın düşünmesine gerek yok. Onların yerine başkan düşünüp karar veriyor. Ama halk isterse düşünce özgürlüğünü satın alabiliyor. Ne düşündüğünü söylememek şartıyla. Söylerse yakalanıp hapse atılabiliyor.
Evet, bu günde "Mi Minör'den söz edeceğim. Önce oyunun adı niye Mi Minör? Meltem Arıkan, mi minör tonunun kadın sesini ifade ettiğini düşünüyor. Ayrıca Mi'nin isyan sesi olduğunu söylüyor. Oyunda da yasaklardan en çok kadınlar nasibini alıyor. Erkeklere yasak olmayan pek çok şey kadınlara yasak. Kısıtlamalar genellikle kadınlara uygulanıyor.
KADINLAR TEPKİSİZ
Meltem'in dikkat çekmek istediği konu da bu. O yüzden erkeklerden çok kadınların özgürlüklerinin peşinden gitmesi gerekirken, oyunda olduğu gibi ülkemizde de yasakları, kuralları savunanların başında kadınlar geliyor. Erkeklerin gölgesinde yaşamayı, erkeğinin kendisinden üstün olmasını ve sırtını ona dayayarak yaşamayı seçmeyi tercih eden kadınlar düzenin değişmesini istemiyor. Lüks bir yaşam, birkaç mücevher, marka kıyafetler uğruna özgürlüklerinden vazgeçebiliyor ve isyan eden kadınları 'çirkin olmak' veya iyi 'karnıyarık pişirmemek'le itham edebiliyorlar.
Oysa bireysel gücümüzün farkına varmamız, kendi acımızdan ve yaralarımızdan kaçmak yerine onlarla yüzleşme cesaretini göstermemize bağlı.
Arıkan, "Bugün kendi bireysel güçlerine inanan kadınlar ve erkekler dünyanın farklı farklı yerlerinde yeter diye bağırmaktalar. İşte bu insanların mücadelesine tanık olan ve onları yakından takip eden birisi olarak, artık özgürce düşünmek için kendi yaşamlarımızın sorumluluklarını elimize almak isteyenlerin zamanının geldiğini düşündüm" diyor.
ŞİDDET YERİNE BARIŞ
Artık yeni bir çağdayız. Hemen her şeyin anında haber olduğu ve bütün dünya tarafından paylaşıldığı bir düzen bu... Meltem Arıkan da bu yeni dünya düzeninin şiddetle değil, barışla kurulacağına inanıyor. "Kendi dışımızda bir kurtarıcı yoktur. Bizden daha değerli bir 'yüksek ideal' olamaz. Korku dolu değil neşe dolu bir yaşam istiyorsak artık kendi sorumluluğunuzu alma zamanı gelmiştir."diyerek bizleri de tepkisiz kalmamaya çağırıyor.
Başta da söylediğim gibi şiddetten en çok nasibini alan kadınlar. Özgürlükleri baskı altına almaya çalışan ve özellikle kadına özgürlük tanımayan toplumlar kadın için en güvenli geleceğin evlilik olduğunda birleşir ve kadınları evlenmeye yönlendirir. Oysa her gün karşımıza çıkan gerçek, kadınların evlilik içinde şiddet görmeleri ve bu şiddetin kocaları tarafından yapılması...