Gitmek mi zor, kalmak mı?
Ama birçok kadın gibi, kocasının çalışmasını istemediğini belli etmesi ve bu isteğini dile getirmesi sonucunda bırakıp evinin kadını olmuş ve kendi enerjisini ailesine vererek, onların güçlenmesini sağlamış.
Mutlu bir yaşantısı var ama içinde bir şeyler eksik. Ne istediğini, aradığını kendisi de bilmiyor. Karşısına fotoğraf çekerek hayatını kazanan ve bu sayede dünyayı dolaşan bir foto muhabiri (Clint Eastwood) çıkmasa hiç farkında olmayacak. Ama bir şekilde bu adamla yolları birleşiyor. O sırada kocası ve çocukları başka bir kasabaya gitmişler. Francesca da bu yabancıya yardımcı oluyor ve 4 günü birlikte geçiriyorlar.
4 GÜNLÜK BİR ŞEY
Önce kısa sohbetler, birlikte yemek, fotoğraf çekimi için kısa gezintiler derken önce fiziksel, sonra kimyasal bir çekim yaşanıyor aralarında. Robert, o güne kadar bütün yaptıklarının onu Francesca'ya getirmek için olduğunu düşünüyor. Francesca 40'lı yaşında aşkı ve seksi keşfediyor. Çok güzel bir 4 gün geçiriyorlar. Ama 4 günün sonunda gerçekle yüzleşmek zorundalar.
Erkek çekip gidecek, kadın hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam edecek. Bunu kabullenmek istemiyor kadın. Erkeğin gittiği her ülkede baştan çıkardığı kadınlardan biri olmak düşüncesi onu rahatsız ediyor. Her kadın gibi özel olduğunu hissetmek, bunu bilmek istiyor.
Erkekse kendisinin yapacağı bir şey olmadığını, adım atması gereken kişinin kadın olduğunu söyler. Evli olan kadındır. Birlikte olmalarının önünde onun kocası ve çocukları vardır. O kadını istemektedir, evet, onun için özeldir o kadın, yıllardır aradığı kadın odur, bir adım daha atar ve "benimle gel" der.
KARARI KADIN VERİR
Ve artık karar verecek olan kadındır. Bir yanı kendini düşünmektedir; hayatında ilk kez aşkı tatmıştır ve geç bulduğu bu aşkı yaşamak istemektedir. Dolayısıyla gitmek istemektedir. Ama öteki yanı çocuklarını ve kocasını düşünmektedir. Gitmesinin onlar üzerinde bırakacağı etki rahatsız etmektedir. Ne kocasının, ne de çocuklarının bu şekilde terk edilmeyi kabullenemeyeceklerini ve bu gidişin onların hayatlarını olumsuz etkileyeceğini düşünür. Giderse bu suçluluk aşkını da olumsuz etkileyecek, hem kendisinden hem sevdiği erkekten nefret edecektir. Bu nedenle gitmeye cesaret edemez ve kalır, aşkını kendi içinde yaşar, büyütür, ölene kadar. Bu gerçeği ölmeden önce çocuklarına yazdığı mektupla anlatır. Önceleri annelerinin gizli aşkından rahatsız olur artık evli barklı olan çocuklar. Annelerinin fedakarlığı, hayatlarının muhasebesini yapmalarına ve kendi kararlarını vermelerine neden olur.
Aşkın peşinden gitmek kolay değil, özellikle bir kadın için. Gerçek aşk bazen böyle fedakarlık gerektirir. Gerçek aşk bazen de karşısındakinin gitmesine izin vermektir eğer onu anlarsanız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.