Dil ve cinsiyet ilişkisi
Bugün "Dünya Kadınlar Günü". Dikkat ederseniz, "Bayanlar" veya "Hanımlar" demedim, "Kadınlar Günü", dedim. Çünkü kadının esas kimliği söz konusu olduğunda bayan değil kadın sözcüğünü kullanırız. Tıpkı "Türkiye Bayanlar Basketbol Ligi" değil, "Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi" dediğimiz gibi.
Veya kadınlarla ilgili herhangi bir haberde kadınlardan bahsederken kadın dediğimiz gibi.
"Kadına yönelik şiddet" diyoruz veya "kadın cinayetleri" veya iş yerinde kadınlar" vs...
Kadın, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde de tanımlandığı gibi erişkin dişi insan, yani bir cinsiyeti belirten sözcük.
Bayan ise, bir cinsiyeti ifade eden sözcük değil, sadece bir hitap sözcüğü; tıpkı hanımefendi, hanım veya beyefendi, bay gibi...
Öyleyse kadınlara hitap ederken bayan demekten vazgeçelim ve kadın demekten çekinmeyelim.
Bu 8 Mart'ın gündemi de bu olsun. Kimileri "Ne var bunda?" veya "Bayan daha kibar bir sözcük" diyebilir.
Deniyor da. Aslında konunun en önemli ve hassas noktası da işte tam burası! Neden kadın yerine bayan demeyi kibarlık olarak görüyoruz? Veya görmek istiyoruz? Cinsiyeti tanımlayan bir kelime niye kaba olsun ki? Erkek demekte bir kabalık olmuyor da, neden kadın demekte olsun?
TOPLUMSAL CİNSİYET
Burada dil ve düşünce ilişkisinden söz etmek gerekir. Burada sözü akademisyen Melis Uluğ'a bırakalım: "Dil ile bütün dünyayı anladığımız gibi, toplumsal gerçeği de yeniden inşa ederiz.
Düşüncelerimiz de yine dil ile şekillenir. Dil, bir yandan kelimelerle fikirlerimizi paylaşmamızı ve iletişim kurmamızı sağlarken diğer yandan düşünceyi kendi içinde sınırlandırarak ve kendi gerçekliğini dayatarak düşüncenin kalıplarını hazırlayıp eyleme döktürür. Böylece dil ile toplumsal bilinci, önyargıları, önceden tanımlanmış toplumsal cinsiyet rollerini de bilinçli bir şekilde açığa çıkarırız. Kısacası kullandığımız dil düşündüklerimizi, yaşayış biçimimizi, toplumu algılayışımızı yansıtır.
Dil, cinsiyetçilik ve iktidar arasındaki ilişkiye baktığımızda, dilin toplumsal güç dağılımının üretilmesinde, sürdürülmesinde ve yeniden şekillenmesinde en etkili araçlardan biri olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle kadın yerine bayan kelimesini her kullandığımızda toplum tarafından kadına atfedilen bütün rolleri, ayrımcılığı ve kadının toplumdaki yerini kabul edip, bu eşitsizliği pekiştirerek dil ile yeniden dolaşıma sokmuş oluruz."
BİZE KADIN DEYİN
İşte bu yüzden, 8 Mart'ın gündemi bu olsun. Toplumda kadınlar tanımlanırken, hatta bazen kadınların kendilerini anlatırken kullanmaktan ve yüksek sesle söylemekten imtina ettikleri "Kadın" kelimesi ön plana çıksın. Ne güzel ki 8 Mart ile ilgili gelen pek çok haber ilan ve kutlamalarda bu konunun öne çıktığını görüyorum.
Örneğin Boyner grubu bu yılki ilanlarında sesli söylenmesi en zor kelimeyi öne çıkarıyor. Kadınlara tüm diğer kimliklerinden önce 'kadın' demenin, aynı zamanda kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerine kulak, hatta ses vermenin; farklı toplumsal cinsiyet kimliklerine saygı göstererek insani haklarını tanımanın ilk adımı olduğunu" düşündüklerini belirtiyorlar. Kadınlar da yürüyüşlerde bu tür döviz ve pankartlar kullanıyor.
Kısacası biz kadınlar diyoruz ki "Bize kadın deyin". Çünkü; toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda öncelikle dil ve zihniyet değişimine ihtiyacımız var.
Kadınların her alanda erkeklerle eşit hakları kullanabilmesinin ve toplumsal yaşama katılımlarının türlü yollarla kısıtlandığı ve düzenlendiği toplumsal yapıdan, daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir topluma ve hukuka geçiş için öncelikle dil ve zihniyet dönüşümünün başlaması ve bunu yaygınlaştırabilmemiz gerekiyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.