Bana "Sahaya çıkarken Fenerbahçe'yi alkışlayacağız.
Çünkü biz milliyetçiyiz, Türkiye'yi çeyrek finale taşıyan takıma hakkına veririz. Sonrasına bakarız" demişti Sürmeneli arkadaşım.
Ama tribünler, "Fenerbahçe'yi şampiyonluktan edeceğiz" diyenin peşine düşmeyi tercih etti.
Oyuna geldi kısacası. İki takımın şampiyonluk yarışında öfkelerini, hırslarını göstermek için sadece birini seçtiler. Bunu da sosyal medyadan organize olan tribün liderlerine kulak vererek yaptılar.
O kişiler neden bir maçta bunu demediler, diğerinde dediler.
Düşünmediler... Halil Umut Meler "elit" hakem... Dün sahada yaşananlar her hangi bir UEFA maçında olsaydı, sahada kalır mıydı? Kalsaydı, bir daha maç alır mıydı?
Önemli bir virajı döndü
Serkan Tokat "VAR" hakemi.
Rakibe temas olmayan bir pozisyonda, verilen penaltı için hakeme müdahale etmedi. Uyarmadı, seyretti. Fenerbahçe Yöneticisi Selahattin Baki, bu maçı yönetecek hakemler için "Şapkadan ne tavşan çıkartacaklar" dedi. Seyirci moduna geçen Meler'in, bir yerden su alıp, Fenerbahçeli oyunculara atmadığı kaldı açıkçası. Bir - iki - üç değil, dört beş oyuncu yerlere düştü, en son Livakovic'in çenesi yarıldı. Bitişi; sahaya girip, oyuncu kovalayanlar ile yaptık. Batshuayi'nin galibiyeti getiren golüydü, şapkadan çıkan "adalet"... Tribün baskısından ezilen, rakibe dokunsa faul verilen bir takımın oyuncusu olarak hayal edin kendinizi. Fenerbahçe kazandıysa tek karşılığı bu; ilahi adalet.
Galatasaray'ın geriden gelip kazandığı maç sonrasında önemli bir virajı döndü Fenerbahçe. Takımın yenileri Süper Lig "gerçeği" ile bir kez daha karşılaştılar. Kime, neye, hangi rakiplere karşı oynadıklarını anladılar. Mucizevi, ve destansı bir maç kazandılar aslında. "Bizi şampiyon yapmayacaklar" diye düşünenlere, "Biz şampiyon olacağız" diyen bir Fenerbahçe takımı, inancı ve refleksi var. Helal olsun onlara, vazgeçmeyenlere...