Dünya ve ahirette bizlere iyilik ve güzellik sağlayacak kurtuluş reçetesini kainatı yoktan var eden Allah (c.c.), şüphesiz bizden iyi bilmektedir. Bu reçete, yüce kelamı Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) başta olmak üzere Ashab-ı Kiram ve onları takip eden İslam büyüklerinin örnek hayatlarıdır.
Çünkü dünya ve ahiret saadetine giden yol, sadece kişisel ibadet ve sorumlulukları yerine getirmeyi değil, yaşadığımız toplumda sosyal anlamda birçok gereklilikleri de zorunlu kılıyor. Mesela zulme "dur" deyip mazlumlara sahip çıkmak, komşuluk hakları gibi sayabileceğimiz daha birçok konuda bu İslam büyüklerinden biri olan Hz. Ömer'in (r.a.) dillere destan olan "adaleti" ve örnek hayatı hepimize yol göstermiştir.
Daha dünyada iken cennetle müjdelenen 10 büyük sahabeden biri olmasına rağmen Hz. Ömer (r.a.) din ve dünya işlerindeki büyük hassasiyetiyle anılmıştır.
"Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese, Allah adaleti gelir onu Ömer'den sorar" sözü tarihe geçmiştir.
Hatta Mehmet Akif Ersoy, Safahat'ta onun bu sözlerini şöyle dizeler: "Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!"
KABUL OLAN 3 DUA
İşte bu hassasiyeti yaşayan İslam büyüklerinin yolundan giden bir millet olduğumuz için bin yıldır ayaktayız. Eğer bugün mitinglerde 'tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet' diye haykırabiliyorsak tarih boyunca İslam'ın hamiliğini yaparak mazlumlara sahip çıktığımız içindir. Dün Endülüs İslam Devleti'nde huzur içinde yaşayan ancak daha sonra her ne gerekçeyle olursa olsun zulüm altında ezilen İspanya'daki Sefarad Yahudilerine sahip çıktığımız gibi bugün de Suriye'de, Filistin'de, Myanmar'daki mazlumlara sahip çıktık.
Çünkü bize mazlumun bedduasını değil, duasını almak öğretildi. İşte o dualar bizi ayakta tutuyor. Bu konuda Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Mazlumun duası; misafirin duası; babanın çocuğuna duası."(Tirmizi).
MAZLUMA YARDIM FARZ
Dosta güven düşmana korku salan Zeytin Dalı Harekatı işte bunun içindir. Adından da anlaşılacağı gibi savaş değil barış ve huzur için yürütülen bu harekatla amaçlanan, terör örgütlerinin kanlı elleri altındaki mazlumların yaşadığı toprakları işgal edip insanları vatanından etmek değildir.
Bu anlamda zulme "dur" diyerek bir farz emrini yerine getiriyoruz. Çünkü mazluma yardım farz-ı kifâyedir. Yardım etme sorumluluğu, en yakınından ve gücü yetenden başlar.
Şimdi soruyorum; Türkiye sınır komşusunda yaşanan bu zulme nasıl seyirci kalabilir ? Kaldı ki mazluma yardım etmek, Peygamberimizin de önemli emirleri arasındadır.
Bu konuda Ebû Umâre Berâ İbni Âzib (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bize şu 7 şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenâzeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selâmı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi.(Buhari Mezalim).
Mazlumların bedduasını alanların ise kıyamete kadar iki yakası bir araya gelmeyecektir.
Bu konuda ise "Mazlumun bedduasını almaktan çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında perde yoktur." (Buhari/ zekat) buyurulmuştur. İnşaallah yardım elini uzattığımız o mazlumların duasıyla daha nice bin yıllar dünyada barış, huzur ve güveni tesis eden tek devlet olarak kalırız.