Coğrafi açıdan yakınlığının yanı sıra, ülkemizle benzer ekonomik sorunlara da sahip olan komşumuz Yunanistan zor günler geçirmektedir.
Yunan ekonomisinin zaafı, genel üretim potansiyelinin düşük olması, buna rağmen aşırı tüketmesi, bundan doğan açığı da borçlanma yoluyla karşılamasıdır.
Üretmeden tüketme anlayışının uzun yıllar sürmesi, bugün Yunanistan'ın toplam borcunu 320 milyar Euro gibi ödenmesi son derece güç seviyelere ulaştırmıştır.
Emekli maaşları
Yunanistan'da aşırı yüksek emekli aylıkları da dikkat çekmektedir. Türkiye'de ortalama emekli maaşları 350 Euro iken; zaten yaşlı bir nüfus ve çok sayıda emekliye sahip olan Yunanistan'da ortalama emekli maaşları 882 Euro düzeyindedir. Doğal olarak fazla emekli sayısı ve yüksek emekli maaşı da bütçe dengesini bozmaktadır.
Ayrıntılarına inersek, Yunanistan ekonomisini iflasın eşiğine getiren faktörler;
-Tasarruf ve yatırım oranlarının azalması,
-Büyüme hızının yavaşlaması, beraberinde işsizliğin artması,
-Ülkede çok sayıda emekli bulunması ve oldukça yüksek emekli maaşları,
-Bütçe, kamu açıkları ile cari açığın yüksek seviyelerde seyretmesi
şeklinde sıralanmaktadır.
Yunan ekonomisi çökerse, ülke para birimi değer kaybedecek, bankalardaki hesaplar boşaltılacak, para sirkülasyonu bozulacak, kamusal sistemin parçaları çökecek ve bu şekilde reel kesimin ödeyeceği bedel birikecek ve toparlanması uzun yıllar sürebilecek olan bir ortam oluşacaktır.
Yunanistan'ın yüklü borçlarını ödemesi için gelir elde etmesi gerekmektedir. Bu geliri de ancak üreterek elde edebilecektir. Aksi takdirde ekonominin toparlanması mümkün görülmemektedir.
Üretim öncelikli olmalı...
Türkiye ekonomisinin de benzer kırılgan özelliklere sahip olması nedeniyle ülkemizde de öncelikle üretime dayalı büyüme stratejileri geliştirilmeli ve yüksek katma değer yaratan malların üretimine ağırlık verilmelidir. Üretime dayalı büyüme sağlandığı taktirde ekonomide işsizlik azalacak, istihdam ve tasarruflar artacak, borçlanma azalacaktır.
Ancak uzun yıllar paradan para kazanmanın cazip kılındığı makro ekonomik iklim nedeniyle Türkiye'de reel yatırımların yeterli olduğu söylenemeyecektir.
2015'in ilk çeyrek rakamları bize yüzde 2.3 oranında görülen büyümenin ithalata ve tüketime dayalı olduğunu göstermektedir. Bu dönemde Türkiye'de tüketim ve ithalat artarken ihracat gerilemiş, sanayi üretimi artmamıştır.
Böylesi bir ortamda en az yatırımla en fazla istihdam yaratmak zorunluluğu doğmaktadır.
İşte bu noktada Türkiye'de işsizliğin panzehiri olarak karşımıza mikro girişimcilik yani esnaf sanatkarlar çıkmaktadır. Esnaf sanatkarların desteklenmesi ve güçlendirilmesi, ülkedeki girişimci sayısının artırılması ülke ekonomisine ve işsizlikle mücadeleye yönelik kullanılabilecek en önemli strateji olacaktır.
Bu nedenle, sınırlı sermaye yapısı ile önemli istihdam yaratabilen esnaf ve sanatkarların çalışma koşulları iyileştirilerek, küçük işletmelere pozitif ayırımcılık yapılmalıdır.