Bu virüs zoonotik bir hastalık yapıyor, zoonoz ise bilindiği gibi " hayvanlardan insanlara bulaşan" hastalıklar için kullanılan bir terim. Örneğin tifo, tüberküloz, şarbon (anthrax), tetanoz (clostridial disease), toxoplazma, Hepatit A, kuduz, kanamalı kırım kongo hastalığı ve kuş gribi vs. bu grupta ele alınır. Onbinlerce yıl öncesi Pleistosen denilen jeolojik buz çağı sonrası Antroposen diye isimlendirilen insan çağı başladığında, doğa aleyhine gelişmeler de start almış oldu! İnsan nüfusu artışı, gezegenimizde biyolojik, kimyasal ve jeolojik değişikliklere zemin hazırladı, zamanla da küresel iklim ve habitat dengeleri bozuldu, buna maruz kalan tüm canlılar gibi virüs, bakteri ve diğer mikroorganizmaların biyolojik yapısı değişti. Gelinen noktada, hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıkların artık %41'inin bakteriyel, %38'sinin viral, %18'inin paraziter ve %2'sinin mantar orijinli olduğunu biliyoruz. Dünyada her yıl, ne yazık ki 2.5 milyar insan zoonotik hastalıklara maruz kalmakta ve bu hastaların yaklaşık 3 milyonu hayatını kaybetmektedir.
Bu yüzden de,her sene 6 temmuz günü, zoonotik hastalıklara dikkat çekilmesi için 'Dünya Zoonotik Hastalıklar Günü' olarak kabul edilir ve çeşitli etkinlikler düzenlenir.
Son yüzyıllardaki hızlı ekolojik ve iklimsel değişiklikler düşünüldüğünde, insan ve hayvan ile hayvansal ürünler,gıdalar ya da atıklar ile kontaminasyonunları sonrası doğrudan veya dolaylı temas neticesi zoonotik hastalıklarla daha çok haşır neşir olacağımız bir gerçek. Nitekim WHO (Dünya Sağlık Örgütü) raporları,bir yıl içinde yaşamlarını kaybeden insanların ölüm nedenleri arasında infeksiyon kaynaklı olanları totalin %25'i olarak gösteriyor ve bunların %60'ının da zoonotik orijinli olduğunu belirtiyor. Bilindiği kadarı ile insanlığı tehdit eden 1500 kadar enfeksiyon etkeni söz konusu ve son çeyrek yüzyılda da 40 kadar hayvan hastalığı insan sağlığını lokal ya da global ölçüde etkilemiş durumda.Bir kısmı 'yeni' bir kısmı 'yeniden önem kazanan' vasıfta olsa da zoonotik hastalıklar varlığını korumuş durumda. Tüm bu doğal gelişmelerin dışında, ülkelerin illegal, biyo terör kapsamında mikroorganizmalar üzerinde yaptıkları zoonotik enfeksiyon çalışmalarını hesaba katmıyorum bile... İşte bugünlerde gündeme gelen maymun çiçeği hastalığı da bu kapsamda. Tıp doktorları olarak 1970'li yıllardan bu yana takip ediyoruz.
Virüs orijinli bir maymun hastalığı olarak literatüre kaydı. 1958 yılında yapılmış ama insanlarda ilk kez Kongo Demokratik Cumhuriyetinde bir hastanede adı geçmiş. Tanı, ciltteki lezyonlardan alınan doku örneklerinde PCR (polimeraz zincirv reaksiyonu) testi ile yapılabildiği gibi eğer lezyon yoksa ve kuşkulanılırsa hastanın kanında bu virüse karşı gelişen antikor tespit edilerek de konulabilir.
Etken Mpox virüsü. Mikrobiyolojik olarak Orthopoksvirüs türüne,dolayısı ile de Poksviridae ailesine ait bir DNA virüsü.
WHO, 'maymun' nitelemesini ayrımcı bulduğu için bu şekilde isimlendiriyor artık!
Her virütik hastalık gibi ateş ve baş ağrısı ile başlıyor ve deri döküntüleri meydana geliyor. Bunu da çoğunlukla kas ağrıları ve lenf düğümlerinde şişme izliyor. Bu belirtiler de bir çok hastalıkta görülebileceği için, örneğin su çiceği ve hatta sık rastlanılan hepimizin bildiği uçuk gibi, bu hastalık düşünüldüğünde yukarıdaki özel testler yapılarak tanı konulabiliyor.
TELAŞA GEREK YOK
Esas olarak enfekte olan hayvan ile temas ya da o hayvanın etini yemek de dahil olmak üzere hayvan atığına ve vücut sıvısına maruziyet , bu hastalığa yakalanma nedeni.
Ancak infekte insan ile öpüşme ve cinsel ilişki dahil yakın temas ya da çok yakın yüz yüze konuşmalar neticesi damlacık yolu ile de veya ortak kullanılan havlu ve temas nedeni ile de insandan insana geçtiği biliniyor. Bu virüs, fare gibi ev ortamında olan küçük hayvanlara da geçebiliyor. Kayıtlarda anneden doğum esnasında bebeğe geçtiği de belgelenmiş. Hastalık belirtileri,virüs alındıktan sonraki üç hafta genellikle de ilk üç gün içinde kendini gösteriyor,döküntüler kırmızı içi irinli kabarcıklar şeklinde,en fazla dört hafta içinde kurut olarak kabuklanarak düşüyor. Şu ana kadar geliştirilen bir tedavi söz konusu değil. Doğrusu nadir görülen bu hastalık için bir telaşa gerek yok. Yakın zamanda, insanlık, aşı ve spesifik anti viral tedavi geliştirerek bu halk sağlığı sorununu da geride bırakacaktır kuşkusuz, asıl olan küresel iklim değişiklikleri gibi global sorunlara odaklanmak diye düşünüyorum!