Engel olan mı öncü olan mı?
Türkiye'nin deprem gerçeğine göre yeniden inşa edilmesi gerektiği 6 Şubat depremlerinin ardından bir kez daha ortaya çıktı. Ülkemizin neredeyse tamamı deprem kuşağında. Birinci derece deprem bölgesi olmayan yerlerde bile çevredeki fay hatlarının olası bir depremde yıkıcı etkilerinin olabileceği 11 ilde yaşanan büyük acılarla ispatlandı. İnsanlar en güvende hissettikleri yerlerde, evlerinde hayata veda etti. Yaşanan son büyük yıkım kentsel dönüşümün ne kadar gerekli ve acil olduğunu tecrübeyle sabitledi.
YENİLERİNE GEREK YOK
Önceki gün Yeni Asır'da, İzmir Karabağlar'da 2019 yılından bu yana acil dönüştürülmesi gerektiği halde dayanıksız binalarda oturmaya mahkum edilen İzmirli vatandaşların isyanlarını manşetten duyurduk. İsyan etmekte o kadar haklılar ki. İzmir gibi deprem acısını yaşamış bir kentte bile hala dönüşüme direnen kurumlar, belediyeler var. Hala rant ve siyasi hırsların önüne insan hayatını koyacak hassasiyete sahip olmayan yerel yönetimlerin elinde İzmir. Oysa insan hayatının en değerli olması gerektiğini anlamak için can vermek gerekmemeli.
Üst üste o kadar büyük acılarla sınandık ki son zamanlarda bu acılara yenilerini eklemeye ne gerek var? Artık silkelenip harekete geçme zamanı gelmedi mi?
İnsanlarımızı güven içinde oturabilecekleri evlere kavuşturacak projelere, sırf iktidar ya da sırf muhalefet diye karşı çıkmak doğru mu? Üstelik devlet eliyle yapılan dönüşümün ne kadar doğru ve güvenli olduğu sapasağlam örnekleriyle önümüzde dururken...
GÖRMEZDEN GELİNİYOR
Devlet bugüne kadar ülke genelinde TOKİ eliyle tam 1 milyon 180 bin konut yaptı. Bu konutlarda milyonlarca kişi yaşıyor. 11 ilde TOKİ konutlarında oturan vatandaşlar büyük depremlerden sonra bile güvenle evlerine girebildi. Ortada bu kadar bariz bir gerçek varken Karabağlar gibi acil dönüştürülmesi gereken bir ilçede insanları tabut gibi evlerde yaşamaya mahkum etmek neden? Sırf devlet yapıyor diye, sırf ortaya iktidar eliyle bir proje çıkmasın diye insanları evsiz bırakmak iktidara değil, ona muhalefet edenlere kaybettirir. İzmir depreminin ardından gözümüzün önünde yaşanan acıları görmezden gelmek, dönüşüm bekleyen insanların seslerine kulakları kapatmak ancak ve ancak bunu yapanlara kaybettirir.
MESLEK ETİĞİNE İHANET
Bir de bu zihniyete hizmet eden STK ya da meslek odası görünümlü kuruluşlar var ki onlar için söylenecek sözler hafif kalır. Birçoğu, hizmet etmeleri gereken mesleğin etik ilkelerini alenen siyasete malzeme ediyorlar. Mesleklerinin gereği insanlara düzgün yapılar ve şehirler inşa etmek olan bu kuruluşlar bilinçli olarak siyaset uğruna halkın değil yerel yönetimlerin hizmetkârı oluyorlar. Oysa önce, muhalefet ettikleri, davalar açarak engel oldukları projelerin gerçekten vatandaş yararına olup olmadığını araştırmaları gerekiyor. Eğer ortada hakikaten hukuka aykırı, insan yararına olmayan bir durum varsa bunu kamuoyuna anlatmalı ve hukuken gereği ne ise yapmalılar. Yoksa kentsel dönüşüm gibi siyaset üstü olması gereken bir konuya bile öncü olmak yerine engel olmak mesleklerinin temel gereği insanlara güvenli yapılar sunmak olan kuruluşlara hiç mi hiç yakışmıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.