• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Sığ sularda boğulmak ZÜMRÜT YILMAZ

Sığ sularda boğulmak

zumrut.yilmaz@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 26 Mayıs 2024, 21:11
Ayrışmayı, kutuplaşmayı o kadar benimsemiş bir toplumuz ki siyasette, sporda, ekonomide, milli meselelerde birlik olmaktan söz edildiğinde çoğu kişinin tüyleri diken diken oluyor. Türkiye çok fazla alt kimlik barındıran bir ülke. Ayrışmanın temeli de bu aslına bakarsanız.
Çünkü biz toplum olarak farklılıkları ayrışma nedeni olarak görmeye kodlanmışız.

KÖKLERİMİZ OSMANLI
Bunu kimi zaman dış odaklar, bazen siyaset bazen de toplumda kabul gören isimler yapmış. Yapmış demek de tam anlamıyla doğru olmayabilir. Çünkü amaçları ayrıştırmak olmasa da çoğu zaman ayrıştırmaya hizmet etmişler birileri.
Köklerimizde Osmanlı gibi 3 kıtada hüküm sürmüş, farklı etnik kimliklerden insanları bir imparatorluk çatısı buluşturmuş bir devlet bulunmasına rağmen çoğumuz hala 'farklı' olmayı 'öteki' olmakla aynı şey zannediyoruz. Bu aslında çok acı ama maalesef gerçek.
Mesela ülkemizde yıllardır siyasi argüman olarak da kullanılan başörtüsü meselesini düşünün. Dini veya geleneksel nedenlerle başörtüsü kullanan insanları boş yere ötekileştirdik yıllarca. Okullarda eğitim görmelerine, devlet dairelerinde çalışmalarına izin vermedik. Bırakın çalışıp eğitim görmeyi, askeri okullarda okuyan çocuklarının, kardeşlerinin mezuniyet törenlerini görebilmek için bile insanları saçını açmaya mecbur bıraktık.
Benim üniversite okuduğum 2000'li yılların başında bile bazı arkadaşlarımız saçlarını açmamak için perukla derslere katılıyorlardı. O zaman da buna şiddetle karşıydım hala da karşıyım. Çünkü bu şekilcilikten öteye gitmeyen bakış açısı, saçını tertemiz dini inancının gereği olarak örtmüş binlerce genç kızı eğitim hayatının dışına itti. O insanların hala devletle ilgili önyargı barındırmasının nedeni o günlerde maruz kaldıkları ötekileştirme. Bugün hala 28 Şubat mağdurlarının hikayelerini dinliyorsak o zamanların gaddar, nobran tavrının sonucudur. Halbuki her biri bu kadar haklarını savunmak zorunda bırakılmasalardı toplum için çok daha yararlı işler yapabilirlerdi. Ama olmadı...

ATATÜRK ETİKET DEĞİL
Atatürkçülük meselesi mesela. Bu ülkenin en birleştirici unsuru olması gereken Atatürk bile o kadar şekilci bir bakış açısıyla savunuluyor ki bazen gerçek Atatürkçülüğün yanından bile geçemediğimizi düşünüyorum. Türkiye'nin özgürlük mücadelesinin simge ismi olan Atatürk, sadece bir kesimin ideallerini savunduğu sıradan biri gibi gösterilmeye çalışılıyor çünkü. Bir taraf bu şekilde putperest gibi yaklaşınca bir başka taraf da Atatürk'ü sadece bir yaşam tarzının sembolüymüş gibi yaftalamaya hatta daha da ileri giderek küçültmeye kalkışıyor. Onlara bu cesareti veren de aslına bakarsanız sadece şeklen Atatürkçülüğü bir etiket misali kullananlar.

Halbuki her iki taraf için de Atatürk bir kurtarıcı, Atatürkçülük ise toplumu ileriye taşıyacak bir idealler bütünü olmalıydı...
Ama Türkiye bugün hala eğitim müfredatında Atatürk isminin neden geçmediğini ya da yeterince geçmediğini tartışıyor.
Kimse de sadece Atatürk demekle Atatürkçü olunamayacağını anlatmaya çalışmıyor. Ne kadar sığ sularda yüzüyoruz hala değil mi!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.