Türkiye bir tarım ülkesi. Daha ilkokul sıralarında bize öğretilen bir yalan bu aslında... Aynı, son derece titizlikle oluşturulmuş yüzyıllara uzanan bir arşiv geleneğimiz olmasına rağmen kendi tarihimizle ilgili en kritik bilgilerin bize dışarıdan birileri tarafından aktarılması gibi. Çünkü tarıma elverişli topraklarda yaşamakla tarım ülkesi olmak aynı şey değil. Türkiye tarıma elverişli toprakların bol olduğu bir ülke evet ama maalesef bu potansiyelini iyi değerlendirebilen bir ülke değil.
DEVLET POLİTİKALARI
Bunda vatandaşlarımızın olduğu gibi yıllardır süregelen yanlış devlet politikalarının de etkisi büyük. En başta da tarım politikaları geliştirmesi gereken kadroları seçerken doğru kriterlerin baz alınamamasının etkisi var. Bütün bunların toplamında ise son derece elverişli olan koşulların elverişsiz hale gelmesi sonucu ortaya çıkıyor. Ben çiftçi bir babanın çocuğuyum. Kırsalda doğup büyüyen, üstelik de geçimini tarım ve hayvancılıktan kazanan bir ailenin ferdi olarak ülkede tarımın da hayvancılığın da bürokratik engellere ve yanlış stratejilere kurban verildiğini düşünüyorum. Çünkü tüm olumsuz sonuçlarını en yakınlarımın yaşadığını görüyorum.
ŞİMŞEK BİLE KABUL ETTİ
Türkiye'nin markalaşma sorununun da tekelleşmenin de ve hatta yanlış fiyatlama politikalarının da en yıkıcı etkilerini üreticiler yaşıyor maalesef. Daha dün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bence son derece cesaretle dillendirdi bu sorunu, "Tarladan sofraya uzanan zincirin en zayıf halkası çiftçi" diye... Haksız mı? Kesinlikle değil... Yerli üretimin ülkelerin geleceği için ne kadar stratejik bir önem arz ettiğini yeni yeni anlıyoruz maalesef. Anlıyoruz ama artık çok geç maalesef. Çünkü nüfusumuz içinde tarımla uğraşan kesim o kadar azaldı ki artık bu yanlışların telafi edilebilmesi çok daha güç. Bunu köylerimizin nüfusunun genel nüfus içinde 80'li yıllardan itibaren ne kadar hızla azaldığına bakarak bile anlayabiliriz.
TARIM EMEKLİLERE KALDI
Bugün kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya devam eden nesil artık emeklilik yaşı gelmiş insanlar. Tarımın, hayvancılığın devamlılığını sağlayabilmek için gereken bilgi birikiminin aktarılabileceği bir genç nesil yaşamıyor köylerde. Çok acı ama gerçek. Köyde doğup büyümüş, bu işleri çekirdekten bilen gençlerin tarımın devamlılığını sağlayabilecek politikaları üreten kesimle bağı yıllar önce koptu. Gençlerin baba, ata mesleklerini geliştirip büyütmek, markalaşma yolunda adımlar atmak için hevesleri de kırıldı. Üstelik devlet tarafından da yeterince teşvik edilmediler. Ve bu süreçte köylerden şehre muazzam bir göç başladı. İşte tüm bunların sonunda da ortaya bugün çiftçinin, üreticinin emeğinin karşılığını almayı bırakın, üretime harcadığı parayı bile kurtaramadığı bu çarpık sistem çıktı. Aracıların şehre getirdiği ürünler tezgahlarda astronomik fiyatlara satılırken, üretenlerin düşük fiyat dayatması yüzünden elinde kalan domatesi yollara döktüğü bu sistemin çarpıklığı öyle 3-5 yılda giderilemez. Ama Bakan Şimşek'in de vurgu yaptığı zayıf halka çiftçilik ve üretim konusunda kapsamlı bir anlayış değişimi başlatmak için de çok geç değil.