Bu hafta sonu Atatürk Lisesi'nin pilav günü için İzmir'deyim. Gelecek Pazar izlenimlerini yazacağım. Bu nedenle Anneler Günü yazımı bir hafta önce yayınlıyorum. Bu bir mektup. Anneme.
"Sevgili Gülsüm annem! 27 yıl oldu seni kaybedeli. Tabiki fotoğrafın karşımda, sıcacık sevgin yüreğimde ve dualarım seninle. Anneler Günü bu mektup için vesile oldu.
Hayatının en önemli varlığı olduğumu bana hep hissettirdin. Bana dolu dolu sevgi verdin, dualarını hiç esirgemedin. Ama itiraf edeyim bana olan düşkünlüğünden bunaldığım anlar da oldu.
26 yaşıma kadar İzmir'de aynı evde oturuyorduk. Benim işimi kurup İstanbul'a taşınmak istemem seni tedirgin etmeye başlayınca sorunlar yaşadık. Gitmemi istemedin...
Senin, kendi evinden ve İzmir'den kopamayacağını biliyordum. Yerden göğe kadar haklıydın. Ama ben de kendime çizdiğim yoldan gitmeliydim. Ve öyle yaptım. Bu nedenle seni çok üzdüm. Bağışla beni. Ama kendi geleceğim ve ideallerim için öyle yapmam gerekiyordu...
***
İlk gençlik yıllarımda gece geç saatlerde eve geldiğimde saat kaç olursa olsun beni cumbada oturur beklerdin. O zaman cep telefonu diye bir şey yoktu. Olsaydı meraktan sık sık arar sorardın eminim...
Sana ilk okuldayken bir anneler gününde aldığım kolonyayı yıllarca açmadan saklamıştın. Müzikten ilk kazandığım parayla da bir çamaşır makinesi hediye etmiştim. Nasıl da mutlu olmuştun... Hepsini dün gibi hatırlıyorum...
***
Sabahları beni uyandırdığında bazen mandalina, bazen portakal suyu sıkar başucuma getirirdin. Hayatımda senin kadar lezzetli patates kızartana rastlamadım anne... Fırında yaptığın sarmısaklı minik kabak yemeğini de unutamıyorum. Ya her gün soframızdan eksik olmayan sızma yağlı, limonlu girit otları... Bir de un kurabiyen meşhurdu.
***
Terastaki mis gibi kokan beyaz yaseminleri toplar, bir avuç dolusu yasemini geceleri yastığımın üzerine bırakırdın.
Yıllardır ben de İstanbul'daki evimde o mis gibi kokan İzmir'in beyaz yaseminlerini saksıda yetiştiriyorum annecim. Mevsimi gelip de açtıklarında toplayıp geceleri Aysun'un yastığına bırakıyorum.
Bana hissettirdiğin tüm güzellikler için sana teşekkür ederim.
***
Ben 1975'te İstanbul'a tamamen taşındıktan sonra sık sık İzmir'e ziyaretinize geldim ama seni evinden ayırıp İstanbul'a getirmem mümkün olmadı. Bu nedenle çok hasret ve yalnızlık çektin annem. 1978'de babamın vefatından sonra daha da yalnız kaldın. Endişeleniyordum ama inan ki İstanbul'da yaşamaktan başka seçeneğim yoktu...
***
Sana yaşamında, hayatta en çok istediğin iki şeyden ancak birini verebildim. Doğduğun ve çocukluğunu geçirdiğin Girit'in Kandiya şehrini, yaşadığın evi görmek istiyordun.
1977'de seninle Girit'e gittik. Sora sora bulduk Kandiya'daki evinizi. Zeytin ağaçlarıyla dolu bahçenizde gezindik, evin şarap mahzenine indik. İkinci Dünya Savaşında bombalanmış ve harabeye dönmüş. Kimseler oturmuyordu. Fotoğraflar çektik. Yüzündeki mutluluğu, gözlerindeki ışığı bugün gibi hatırlıyorum.
***
Ölümünden üç dört ay önce, o günlerde flört etmeye başladığım Aysun'u İzmir'e getirdim ve seninle tanıştırdım... Gördüğünde "Omorfi kopelamu-güzel kızım" diye karşılamıştın Aysun'u...
Sağlığın iyi değildi. Demans demişti doktorlar hastalığına. Unutkanlık, bazen zamanı karıştırmak, çevrendekileri tanıyamamak gibi sıkıntılar çekiyordun. Ne yazık ki 16 Ocak 1985'te nikahımızdan iki ay önce aramızdan ayrıldın...
***
İkinci dileğin bir kız torun görebilmekti. Seni kaybettikten beş yıl sonra çok güzel bir torunun oldu. Adını İlkyaz koyduk. Şimdi 22 yaşına geldi.
***
Bu mektubu sana anneler gününde gönderiyorum. Sevgimi, özlemimi, bazı özellerimizi okuyucumla da paylaştım için beni bağışla.
Ellerinden öperim..."