Ve yıllar sonra buluştuk mor sarı arkadaşlarla. İzmir Atatürk Lisesi'nin 124'üncü pilav gününde. Nefis bir nostalji yaşadık. 50 yıl önce kapısından ilk kez girdiğim okulumun her yanını dolaştım, bizim devreden arkadaşlarla hasret giderdim, sonraki kuşaklarla da bol bol fotoğraf çektirdim.
***
Okulumuzun müdürü rahmetli Enver Demir'di. Onun okul içinde bulunan ve oturduğu bina, yüksek tavanlı, iki buçuk katlı, bağdadi yapıda eski rum evlerindendi. Bizim Alsancak'taki evimizin aynı modelinden. Yıllarca bakımsızlıktan harabeye dönen bu binayı İzmir Atatürk Lisesi Vakfı restore ettirdi ve müze haline getirdi. O dönemin eşyalarıyla, avizeleriyle pırıl pırıl yapıp can verdi. Şimdi, öğretmenlerin ve öğrencilerin katkılarıyla müzeye fotoğraflar, kitaplar, belgeler getiriliyor. Sporda kazanılan kupalar sergileniyor. Okulumuz kadar eski bu tarihi bina dim dik ayakta durarak girişine dikilen mor ve sarı menekşelerle Atatürk Lisesi'ni selamlıyor...
***
Pilavdan bir gün önce binanın son rötuşları ve temizliği yapılırken ben de oradaydım. Müzede benim de küçük bir köşem var. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Adnan Saygun, Şükrü Saraçoğlu, Mahmut Esat Bozkurt, Halid Ziya Uşaklıgil, Ahmet Haşim, Neyzen Tevfik, Vasıf Çınar, Kazım Orbay, Behçet Uz, Yakup Kadri, Ferit Eczacıbaşı, Salah Birsel, Necati Cumalı ve gazeteciliğe başladığım yıllarda tanıdığım rahmetli İsmail Sivri'nin yanında o müzede yer almak gerçekten gurur verici.
Vakfın başkanı İhsan Tutum'dan, başkan yardımcısı arkadaşım Fevzi Gezginer'e ve müzenin oluşmasında tüm emeği geçenlere 30 bin mezunumuz adına kucak dolusu teşekkürler...
***
Pilav günü okulumuzun ana kapısından içeri adımımı attığımda bando "Hey Gidi Dünya Hey"i çalmaya başladı. Arkadaşlar bana sürpriz hazırlamışlardı. Gözlerim yaşardı. Altı yılda bitirebilmiştim Atatürk Lisesi'ni. O dönemlerde popüler olmaya başlamıştım. Sevilirdim. Mezun olduktan beş yıl sonra o günlerdeki müdürümüz Ali Kemal Görgülü'nün davetiyle bir başka mezuniyet töreninde küçük bir konser vermiştim. Sonra da yıllarca uğramamıştım okuluma. Şimdi kendi yazdığım şarkımla karşılanıyordum. Dokunsalar ağlayacaktım...
***
Sınıf arkadaşım Taner Demir'le son 15 yıldır sıkça görüşüyoruz. Detone şarkı söylediği için 2 Fen C'de okurken her şarkı söyleyişinde sustururdum. Şarkıcı olamayacağını anlayınca sporcu oldu. Masa tenisi, atletizm derken kupa canavarı kesildi başımıza. Rekorlar kırdı, üstelik milli oldu. Kısmete bakın 2006'da "Tribute-Saygı" albümüm yayınlandığında Dostlar Korosu'nda yer alarak bir şarkımı seslendiriyor ve albümüme sesini sokarak benden intikamını alıyordu.
Taner, iki gün boyunca Deniz Restoran'ı merkez üssü olarak kullandı. İzmir'de siyah etiketli Johnny Walker kıtlığı yaratırken sınıf arkadaşlarını bir araya getirmeyi başardı.
Emekli hava korgeneral Atalay Efeer'den Şener Akif'e, Akif Ersezgin'den Aydın Barutçuoğlu'na, Fevzi Gezginer'den Çınar Atay'a, Efe Erginer'den Orhan Kardeşler'e, Vakfın kurucusu ve onursal başkanı Haluk Baykent'e daha kimler kimler takılmadıki iki gün boyunca viskili muhabbetlere.
Efe'den ayrı söz etmek istiyorum. Atatürk Lisesi anılarını anlattığı "Mor Sarı" kitabının yazarı. Bizim için o harika kitabı yazdıktan sonra, hızını alamadı ha bre yazmaya başladı. Bir romanı bitirip diğerine başlıyor. Bu ne sürat anlayamıyorum. Biz daha bir romanını bitiremeden o yenisini yazıyor. Bu hıza ve beceriye şapka çıkarmak gerek...
***
Ne güzel bir hafta sonuydu. Bu arada 400 kişilik konferans salonumuzun tadilatı için söz veren Konak Belediye Başkanımız Hakan Tartan, 125'inci yılımız için benden önce davranıp benim ve Aysun'un adına konser sözü de verdi.
Vay be... Hayatımda ilk kez sahneye akordiyon çalıp şarkı söyleyerek çıktığım okulumun ionyen sütunlu salonundan, Los Sombreros olarak sahne aldığımız yemekhaneden sonra şimdi kırmızı koltuklu konferans salonunda 50 yıl sonra konser vereceğiz.
Böyle bir mutluluğu kaç kişi yaşayabilir ki?
125'inci yılda buluşmak üzere...