İstanbul'daki arkadaşlarımla hasret giderip yeni mekanları turladıktan sonra seyahatlerden dolayı çok özlediğim İzmir'ime döndüm. Burada da dostlarımı ve sevdiğim yerleri ziyaret ettim
İyi pazarlar. Bu tatil günümüzde size, geçen haftamdan bir karma yapmak istedim. Önce İstanbul'dan şöyle bir geçmek iyi olur dedim. Geçtiğimiz hafta sonu yılbaşında hepimizin bir vazifesi veya daveti olduğu için geciken yemeğimizi yemek üzere 'Les Ottomans'ın teknesi ile Beykoz'a şömineli balıkçıya 'Abdullah'a geçtik. Harika bir balık mönüsü var buranın. Ajda'm ile bol bol hasret giderdik. Ardından Ece Şirin'in Nişantaşı'nda açtığı butiğe, 'Bee Godess'a gittik Ahu, Cem ve Ala ile. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımızı burada görmek çok mutlu etti hepimizi.
CITY'İN MAHALLESİ
Tüm özlediklerimle olmak için 1 günüm daha kaldığından sabah, kulüplerin ve geçen yıl Grand Yazıcı'nın işletmecisi Cihan (Cihanna) ile buluştuk. Nişantaşı'nda bir iki yere uğradıktan sonra aynı gün, o kadar beğendim ki 2 kez daha gittiğim City's'e götürdü beni. İzzet Çapa, seni bir kez daha tebrik ediyorum. Bence son yılların tek yeni işletme yaratıcısı İzzet Çapa. Bu kadar mı sıcak, bu kadar mı şık, bu kadar mı genç işletmeler yaratıyor, adapte ediyor? Dünyanın dört bir yanından fikirler ediniyor, onları bize adapte edilecek şekle sokuyor ve de en güzel hale getirerek sunuyor. City's'in 'Mahalle'si de böyle bir yerin artık son basamağı diyebilirim. Tabii ki bugünün sınırsız imkanları da katılınca ne diyebilirim? Mall'ün sinemasının altındaki en üst katı baştanbaşa bir mahalle yapılmış. Ortada pırıl pırıl en iyi pazar, en kaliteli markette az bulunur cinsten bir manav. Manavda yok yok. Olan tüm malzeme de taptaze, çoğu organik. Hemen yanıbaşında süper bir şarküteri... Namlı, yılların tecrübesi burada tepeye vuruyor. Buradan hem alışveriş yapabiliyorsunuz ki yok yok. Pazar sabahı da dayanamadım, kızım dediğim Selin'im ve Akışık ile birlikte kahvaltıya gittik. Şarküteriden onlarca çeşit peynir, zeytin, reçel, salam vs. keza tüm kaliteli şarküteriler arasından seçiminizi yapıyor, yumurta, omlet veya menemen siparişinizi veriyor, emsalleri arasından en iyilerinden bir kahvaltı ediyorsunuz. İlk haftası olmasına rağmen gelen kaliteli kalabalık buranın İstanbul'un 'en iyilerinden' olacağını gösteriyordu. Bir tur atalım dedik. Köşede meşhur et restoranı 'Günaydın', 'Kaşıbeyaz', Wagamama, salatada rakipsiz 'Sosa' ve sushisi, 'Mano burger', dönersin 'Yanar döner', şarap severler için 'Tirebouchon Şarap evi' ve barı. Dondurmaseverler için 'Cremeria di Milano', biraseverler için 'Tuborg' barı...
MUHABBET ŞAHANE
Derken çok eski bir arkadaşıma rastladım ünlü stüdyo Yaşar Abi'nin oğlu Uğur. Balık Evi'nin ortağı, bir balık çorbası içirdi ki, İstanbul'a tekrar gittiğimde balık mönüsünü karıştırmaya karar vedim. Bu arada Bodrum'un meşhur Türkbükü mantıcısı Hoca'nın Yeri ki hemen balık evinin yanı. Birer Çiğdem börekle hatıralarımızı canlandırdı. Etraftaki bu nefis restoranlar, Coribou Cafe, Nathan's, Ülker's Ducros gibi kafelerle kalmamış Carolin Koç'un ünlü markası 'Selamlique', tütünü 'Tobacco shop' derken 'Paşabahçe' İtalya'da pek severek dolaşıp alışveriş yaptığım minik ev gereçleri 'Alessi'yi görünce şaşırdım. Her köşedeki çiçekli ve de 'Bileitx' gişesi 'yok artık' delirtti. Daha neler neler, kimler kimle bunlar bir çırpıda hatırlayabildiklerim. Helal olsun sana İzzet ve tüm katkıda bulunanlar. Dolaşırken bir pano dikkatimi çekti, "Muhabbet bahane, mahalle şahane' hakikaten öyle...
HAYAL KURUYORUZ
Dolaşırken, aklıma geldi ve cidden çok üzüldüm. Ben İzmir'i çok seviyorum çünkü. Daha gazetmize yazmazken değil, aklımdan bile geçirmezken bu satırları yazacağım röportajım yapılmıştı. Başlığı İzmirliler İzmir'i sevmiyorlar'dı. Keşke yanlış olsaydı. Dostum Şenay (Düdek) ismini vermeyeyim altında birkaç katlı dükkanlara sarılmış İzmir'deki rezidanslardan birine nasıl bir işletme ile neler yapabileceğimizi söyleyince o kadar sevinmiştim ki, hem benim en sevdiğim mevzu yani işletme hem de İzmir'de ballı börek dedim ve koşa koşa gittim. Şenay'ım şahit ne fikirler ürettik, kimlerle yola çıkmaya çalıştık... O kadar, hala boş ve de bomboş kat katlı dükkan ve sinema ve tiyatro ve ve ve projesi. Ah İstanbul'da, Ankara, Antalya, Adana'da olsaydı kimbilir neler neler yaratılırdı. İşte maalesef oralarda gezip buralarda hayal kuruyoruz Şenay'cım. Bizler neler yapmaya kadiriz ama maalesef bazen elimizdeki imkanları yanlış değerlendiriyoruz. Nereden nereye diyeceksiniz, ama hafta arası 'devrialem seyahat sayfalarım olduğundan pazar köşemde içimi dökebiliyorum.
PARGALI'NIN ÖLÜMÜ
Dizikolik değilim ama buralardayken çarşambaları Kuzey-Güney'i seyrediyorum. Sonra da bazen TV'ye kaydettiğim son günlerde pek mevzusu geçen 'Muhteşem Yüzyıl', Bu hafta herkesin dilinde Pargalı'nın meşhur öldürülme sahnesi dendi, herkes evine koştu. Sizce olmuş muydu? O ninjaların koşturması, o uzata uzata ölüme gidiş, o telepati (?) Gündüz Oskar'a 9 dalda aday olan 'Lincoln' filmini izledim. Tüm dünya öldürüldüğünü bilir başkanın. Ama tiyatroda cinayet sahnesi yoktu, başka bir tiyatroda anons edildi ve önemli bir sahneye dönüldü. Neden bizde hala duygu sömürüleri ile uzadıkça uzuyor diziler, filimler? Üzülmek hoşumuza mı gidiyor? Başka insanların acizliği kuvvetlendiriyor mu bizi? Bir de öbür türlüsünü denesek daha mı sanatsal olur? Hele başka bir dizide, bebeğini kaybeden bir hanımla boş beşiğine bakarken bebek şarkısının dramatikliği... Her şeyi tadında bıraksak bu diziler de bizde ve de yabancı ülkelere gittiğinde daha da iyi örnek olsalar?
İstanbul dönüşü Aysel'le mutfak alışverişine gidiyorduk ki Peksimet'ten geçerken Gülengül ve Şenay'ı gördük. İçeri girilip hasret giderilmez mi? Tabii alışveriş yattı. Bu 2 arkadaşımla laflamak daha cazip geldi. Akşam yemeğini dışarıda yemek zorunda kaldık. Değdi...
Size güzel sohbetlerde, gönüllü muhabbetlerde birbirinizle hoş vakit geçirebileceğiniz unutulmaz bir pazar tatili diliyorum.