Bizim ülkemizde halkın sanata ilgisizliğinden şikayet eden sanatçıların çoğu, bir kez de dönüp kendimize bakalım demez. Sanatçı olmanın, sanatla ilgilenmekle örtüştüğünü sanırlar hep. Operacı, operaya gelenlerin azlığından yakınır; tiyatrocu, salonların boşluğundan...
Ama nedense bir sanatçının, sanatın tüm dallarına karşı duyarlılık geliştirmiş olması gerektiğinden hiç bahsedilmez. Örneğin ben resim sergisinin açılışında ne bir tiyatrocuyla karşılaşırım, ne de balerinle. Devlet Tiyatrosu'nun prömiyerine giderim ara ki bir operacı bulasın. Bale gösterisinde ise ne bir ressam, ne tiyatrocu, ne karikatürist... Varsa bile tek tük.
Gitmezler. Bunun en büyük şahidi bu satırların yazarıdır. Hele İzmir'de nedense tüm sanat kurumlarının, kendi kabuğuna çekilmiş bir görüntüsü vardır.
Oysa sahneye çıkmakla, tuvalin başına geçmekle, yazmakla, çizmekle ya da dikmekle sanata ilgi gösterilmiş olunmaz ki... O zaten sanatçının kendi işidir.
Hatta onu bile yapmayanlar var ya... Yıllardır konulduğu yerde unutulmuş paket gibi hiç rol almadan kadro dolduran sanatçılarımız da az değil. Yine de şimdi o 'bankamatik' konusunu eşelemeye niyetli değilim. Bugünkü derdim başka. Sanatçı dostlarla, kendi kapsama alanları dışındaki etkinliklerde karşılaşma dileğimi ifade etmek istiyorum sadece.
DURUM KOMEDİSİ
Bunu da önceki gece İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin sahnelediği tiyatral oyunu izlerken düşündüm. Tam karşılığını bulmasa da 'müzikal' tarzda sahnelenen 'Bir Tenor Aranıyor', araya serpiştirilen opera şarkılarının dışında mükemmel bir tiyatro oyununun ta kendisiydi. Hem de komedi türünde.
İzmir Devlet Tiyatrosu'nda 'Rezervuar Kanişleri'nin ardından, Elhamra'daki oyunda da seyircinin refleksini baştan sona canlı tutan bir komedi performansının keyfine vardık. Tabii opera oyunculuğunun tiyatro sahnesindekinden farklılaşan yönleri var. Ben oyunculuğa hayran kaldım doğrusu. Opera Bale, İzmir prömiyerini yaptığı bu temsille, sezonun ikinci programından da yüzünün akıyla çıkmayı başardı. Keşke izleyiciler arasında tiyatrocular da olsaydı ve izlenimlerimizi paylaşma fırsatı bulabilseydik.
Ken Ludwig'in yazdığı, Evin Atik Yerli'nin yönettiği iki perdelik müzikal komedide mekan değişimi yok. Olayların belli bir zaman sıkışıklığı içinde geçtiği 'durum komedisi' ile karşı karşıyayız. Oyunda, ABD'de bir opera topluluğunun sahneleyeceği Otello gösterisi için İtalya'dan gelen konuk tenorun, son anda sahneye çıkamayınca yerine birinin ayarlanması konu ediliyor. Misafir tenor için tutulmuş bir 'süit otel odası'nda geçen oyunda, zamanın daralmış olması, durumu ve olayların akışını daha komik hale getiriyor.
'Bir Tenor Aranıyor'da oyunculuk kadar müzikal dokuyu sağlayan şarkılar, kostüm ve danslar da çok iyi hazırlanmış.
Oyunda "Otello", "Carmen", "La Traviata", "La Boheme", "Rigoletto", "Sevil Berberi", "Aşk İksiri", "Porgy and Bess" operalarından; "Şen Dul", "Çardaş Fürstin" operetlerinden; "Phantom of the Opera", "West Side Story", "My Fair Lady" müzikallerinden; "Carmina Burana" sahne kantatından; "Rhapsody in Blue" ve "Chopin Piyano Sonatı"ndan bölümlerin yanı sıra "Besame Mucho", "Amor, Amor, Amor" ve "I Who Have Nothing" gibi bilindik parçalar da seyir zevkinin yanında Opera Bale'nin kalitesine yakışır bir dinleti sunuyor.
Kaçırılmayacak bir temsil anlayacağınız...