'Yaşar' etiketi İzmir'de sadece dev bir holdingin adını değil, aynı zamanda eğitimden spora, sanattan sosyal yaşama kadar her alanda kentin kimliğiyle bütünleşen bir markayı çağrıştırır. Türk sanayisinin duayeni Selçuk Yaşar'ın, yatırımlarıyla kentin ekonomik kalkınmasında üstlendiği rol ona haklı bir 'baba' unvanını kazandırmıştır.
Selçuk Baba, Onursal Başkanı olduğu ve yıllardır desteğini esirgemediği Karşıyaka Spor Kulübü'nün tesisleşmesini sağlayarak, İzmirli işadamlarına bu alanda öncülük etmiştir. İş çevreleri, eğer onun sportif yatırımlarının devamını getirecek adımları atsaydı, Türkiye'nin üçüncü büyük ili olan kentimizde bugünkü basiretsizliği yaşamazdık.
***
Köşemin amacı her ne kadar 'sanayi' ve 'spor'u kollamak olmasa bile, kent kültürünü geliştirecek girişimlerde bu iki olgunun önemini de yadsıyamayız. Ama elbette ki kültürleşme hızımızı artıracak asıl hamleler, 'eğitim' ve 'sanat' alanındaki girişimciliğe bağlıdır.
Ve Selçuk Baba, 'Yaşar'ın temsil ettiği değerler ile bu yolda aldığımız mesafeyi, kurduğu vakıf üniversitesiyle de kanıtlamıştır. Yaşar Üniversitesi, sadece eğitime kattığı kaliteyle büyük bir boşluğu doldurmakla kalmamış, Bornova'da kurduğu muhteşem kampus ve içinde yer alan 'Selçuk Yaşar Konferans ve Konser Salonu'yla sanatsal bir kimlik de kazanmıştır.
***
Ama mükemmel bir ses sistemine sahip 422 kişilik bu salonla yetinilmemiş ve bir ilke imza atılarak üniversite bünyesinde 20 sanatçıdan oluşan koca bir oda orkestrası kurulmuştur. Üstelik başına da dünya çapında başarı ve ödüllere sahip Rus Alexander Rudin getirilerek...
Geçtiğimiz 10 Kasım'da, Selçuk Yaşar Kampusü Konser Salonu'ndaki Atatürk'ü anma konserinde, ünlü piyanistimiz İdil Biret ve Rudin'i birlikte dinlemenin doyumsuz keyfine vardım. Elbette Yaşar Üniversitesi'ndeki sanat etkinliklerinin artması ve kentte yaygınlaşmasında, Rektör Prof. Dr. Murat Barkan'ın büyük çabaları var. Çünkü kendisi, her üniversiteye lazım gerçek bir sanat dostu...
***
Üniversitenin yanı sıra, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı'nın yıllardır düzenlediği etkinlikler ve sanata verdiği destek de sürüyor. Vakıf tarafından, 1967'den beri resim sanatının gelişmesi amacıyla her yıl 'DYO Resim Yarışmaları' düzenleniyor. Geçen sene 33'üncüsü yapılan yarışmaya toplam 820 sanatçı, bin 368 eseriyle katıldı.
Yaşar Boya Grubu'nun 55 yıllık markası DYO, geçtiğimiz aylarda Milli Kütüphane'yi boyatarak kentin tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıktığını gösterdikten sonra, son olarak da yine Yaşar Eğitim Kültür Vakfı ile birlikte, Resim Heykel Müzesi'nin çehresini yeniledi. Nano-teknoloji ile üretilen boyaların kullanılarak iç ve dış cephesi tamamen yenilenen müzede, eserler güneş ışınlarıyla kendi kendini temizleyebilen, rutubetsiz, temiz ve dekoratif bir atmosferde sergilenecek artık. DYO sayesinde...
'Yaşar'ın sanat üretimine ve kentin kültür yaşamına kattığı değerlere ne kadar teşekkür etsek az, değil mi?
RTÜK, rahatsız olacak başka sahne bulamadı mı?
Mehmet Aslantuğ ile Özgü Namal'ın başrolünü paylaştığı "Hanımın Çiftliği", RTÜK üyelerini ikileme sürüklemiş. Neymiş efendim, Özgü Namal'ın dizide canlandırdığı Güllü'ye uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddet, bazı üyeleri rahatsız etmiş ve bu görüntüler yüzünden kanala ceza kesilmesi istenmiş.
Güllü'nün abisi ve babasından dayak yediği, hakarete uğradığı sahneler, 'kadına şiddeti' onaylıyor duygusu yaratıyormuş çünkü. E yuh artık! Bir dizide rol icabı dayak yiyen kadından etkilenerek ceza kesmeye kalkışan RTÜK üyelerine soruyorum: Elinden silahı düşürmeyen adamların birbirinin kafasına sıktığı, çocukların her türlü belaya uğratıldığı, 16 yaşındaki kızların hamile bırakıldığı sahnelerden daha mı olumsuz bir psikolojiye yol açıyor 'kadına dayak' çekimleri?
Şükür ki tartışmalar sonrasında yapılan oylamada, aklı başında üyelerin ağır basması sayesinde dizide ceza gerektirecek bir durum olmadığına karar verilmiş.