Dünkü yazımda, Aspendos Festivali'nde 'Uçan Hollandalı'yı sahneleyen İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin konuğu olduğumu belirtmiştim. 2000 yıllık antik tiyatroda Wagner'in eserini oynayan İzmir ekibini, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen de yalnız bırakmadı. Ben de kendisini Antalya'da bulmuşken, hem festivalle hem de operamızın sorunlarıyla ilgili düşüncelerini almak için fırsatı kaçırmadım.
***
Gösteriyi de birlikte izlediğimiz Rengim Bey, İzmir Operası'nın temsilini çok beğendiğini, programda bir Wagner klasiğinin yer almasını sağlayan operamızın Aspendos'taki festivale renk getirdiğini söyledi.
Tabii ki festivale katılan yerli yabancı tüm operaların büyük emeklerle hazırladığı eserler izleyicilere keyif vermiştir. Ama Aida, Carmen, Üç Silahşörler, Carmina Burana, Rigoletto gibi çok aşina olduğumuz temsillerin yanında, İZDOB'un Almanca sahnelediği Uçan Hollandalı operası elbette farklı bir yer tutmalıydı. Gösterilen ilgiden anladığımız kadarıyla, tuttu da...
***
Bu arada 'farklılık' demişken hatırlatalım... Geçtiğimiz Mayıs'ta Andante'nin geleneksel hale getirdiği Klasik Müzik Ödülleri dağıtıldı. İstanbul'daki törende, İzmir Operası'na "Türkiye'nin En İyi Sanat Kurumu" payesi layık görüldü.
Bina, salon, atölye, kulis, prova mekanları ve kadro gibi yoksunluk ya da yetersizliklerine rağmen ilklere imza atmaktan, zorlu projelere kalkışmaktan kaçınmayan Aytül Büyüksaraç, tüm ekip arkadaşlarıyla birlikte 'en iyi' unvanını yerden göğe kadar hak ediyor. Ama...
***
Ama ne yazık ki bu gurur verici başarıların tadını çıkarmak, Aytül Hanım'ın sürekli kursağında kalıyor! Hele balecilerin o eski Tekel binasından çıkarılmak istenmesiyle başlayan krizde olumlu bir noktaya gelinememesi onu çok üzüyor.
Son olarak İl Özel İdaresi'nin ısrarcılığı üzerine, Kültür Bakanlığı ve Valilik, operadan yeni bir yer bulmasını istedi. Kendilerinin yer göstermesi gerekiyorken, bu sorumluluk da Aytül Hanım'ın üzerine yığılıverdi. Peki, o ne yaptı? Aradı, taradı ve Çankaya'da rayiç değerinin çok daha altında bir kirayla tutabilecekleri bir bina buldu.
***
Sonra? Sonrası, bu kez de Kültür Bakanlığı'nın kira ücretini çok bulduğu 'notu' iletildi kendisine? İşte Antalya'da konuşma imkanı bulduğum Rengim Bey'e bunu da sordum. Anladığım, onun da bakanlığı ikna etmek gibi bir niyeti yok. Diyor ki, "Valilik ya da belediye, bale sanatçıları için yer göstermeli. İzmir'de zaten opera binası olmadığı için farklı yerlerdeki birçok salona yıllık bedelleri çok yüksek kiralar ödüyoruz. Yeni bir yükü kaldıramayız. Bu konuda İzmir'i yönetenlerden duyarlılık bekliyoruz."
***
Şimdi ne yapsın Aytül Hanım? Büyükşehir'in henüz proje yarışması bile sonuçlanmayan Mavişehir'deki opera binası projesi beş yılda biterse öpüp başımıza koyalım. Mülki idare deseniz, kılını kıpırdatmıyor. 'Yer bulun' diyorlar, o buluyor. Bu kez Ankara'dan "Para yok" yanıtı alıyor.
Sanki bu operanın başında "Türkiye Cumhuriyeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü" değil de, 'Aytül Büyüksaraç'ın Malikanesi' yazıyor. Büyüksaraç'ın daha ne yapması bekleniyor?
Kasaba değil mi?
Ali Poyrazoğlu, yaptığımız söyleşide "İzmir, büyük şehir taklidi yapan kasaba kimliğinden kurtulamıyor" dedi. Nasıl kurtulabilir ki? Okudunuz işte... Geçen yıl İspanya'nın çağrısıyla Toledo'ya giden İzmir Operası, bu sene de Aşk-ı Memnu ile yine yurtdışından davet aldı. Ama kurumun müdürü, sokakta fellik fellik mekan arıyor. Bu çarpıklık Avrupa'nın bir köyünde bile kabul edilemez. Geçin kasabayı...
Piyanist Burçin Büke de, "Kentte kültür denilince havuz çipurası akla geliyor" demişti. Yalan mı? Bu kadar rahat düşkünlüğünün bir tarafımıza batmadığı başka bir 'büyük' kent var mı? Bu arada araya festivaller girince kesintiye uğradığına bakmayın. "İzmir'de Kültür Sanat" konulu röportajlara, haftaya saygın isimlerle devam edilecek...