İzmir İl Genel Meclisi, hizmet binasına dönüştürecekleri tütün depolarında çalışan bale sanatçıları binayı boşaltmadı diye 'olağanüstü' toplanmış. Haklılar... İki saatlik yağışla suya gömülen, çöpünü koyacak yer bulamayan kentimizin en 'olağanüstü' sorunu, İl Özel İdaresi'nin bir an önce şanına yakışır bir hizmet binasına kavuşmasıdır! Bunun için de eskiden Tekel'e ait olan o devasa yapıların sadece 800 metrekarelik bir katını kullanan İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin bir an önce oradan sepet havasıyla yollanması gerekmektedir. Aksi halde doğru yatırımlar yapmak, yeni imar planları oluşturmak, kasaba ve köylere hizmet götürmek mümkün mü?
İşte bu yüzden olağanüstü gündemle sıralara doluşan Meclis üyelerinden kimisi, muhteşem benzetme ve örnekler yumurtlayarak bale sanatının gereksizliğini özetleyivermiş. MHP'li Meclis Üyesi Ahmet İncesu, ''Bale sanatçılarının benim için Aborjinlerden farkı yok. Bir kere bile gitmedim'' buyurarak, aklınca sanatın ilkelliğini ve işe yaramazlığını dile getirmiş. Demek ki kendisi dünya medeniyetlerinin üstünde bir kimlik taşıyor ki, en gelişmiş toplumların çağdaşlık seviyesinde ölçü aldıkları sanatı hakir görebiliyor. Tabii baleye 'bir kere bile gitmeden' bu fikre nasıl varabildiği de İncesu beyin üstün zekasından kaynaklanıyor!
***
Aynı toplantıda, CHP'li Meclis Üyesi Mehmet Arısoy ise marifetmiş gibi, ''Allah aşkına, 136 meclis üyesinden kaçı opera ve balenin gösterilerine gitti. Bizim kurumumuz hizmet açısından daha önemli'' diye seslenmiş. Acaba CHP'li Arısoy, İl Genel Meclisi üyeliğiyle nasıl bir mertebeye kavuştuğunu sanıyor da kendileri gitmediği için opera ve baleyi küçümseyebiliyor. Lafa gelince Atatürkçülüğü ağzından düşürmeyenlerin, O'nun kurduğu partinin çatısı altında böylesine aymazlık etmeye hakkı var mı?
Sayın Arısoy, üyesi olduğunuz partinin kurucusu Mustafa Kemal'in sadece adını biliyor ama yaptıklarını bilmiyorsanız, birkaç ipucu vereyim. O Mustafa Kemal ki, Osmanlı döneminde henüz gencecik bir subayken, Balkanlar önünde imparatorluğun uğradığı hezimeti, ''Onların operaları var!'' diyerek karşılamıştır. Yani sanatın, her alandaki gelişmenin öncüsü olduğunu vurgulamıştır. Cumhuriyet'i kurduktan sonra da konservatuvarları açmış, Türk müziğinin ancak Batı'nın çok sesli yapısıyla yoğrularak evrensel bir değer kazanacağına dikkat çekmiştir. Hani, ''Bizim kurumumuz hizmet açısından daha önemli'' demişsiniz ya, Atatürk de sizin gibi düşünenlere 70 küsur yıl önce, ''Herkes milletvekili olur, hatta başbakan olur ama sanatçı olamaz'' diye yanıt vermiştir.
***
Avustralya yerlileri Aborjinler, hala ilkel kabileler halinde hayatını sürdürüyor. Onlardan bahsedince, ilk olarak yarı çıplak, yüzleri boyalı, elleri mızraklı vahşi insanlar gözümüzde canlanıyor. Oysa sizin bu ilkelliği yakıştırdığınız İzmir Opera ve Balesi, kentimizin adını uluslararası festivallerde Avrupa'ya duyuruyor. En son Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle gittikleri İspanya turnesinin kafilesinde ben de vardım. Balemizin Carmina Burana gösterisiyle ayakta alkışlandığını gururla izledik.
Önce 'bir kereliğine' gidin. Müzik ve dansın, içimizdeki gizli güzellikleri keşfe çıkaran büyülü yolculuğuna katılın. Ve o salondan çıkarken, insanların yüzlerindeki mutluluk ifedelerine bakın. Acaba sizin hangi hizmetiniz o ruh rahatlığını ve mutluluğunu sağlayabilir, bir düşünün... Beğenmediğiniz Aborjin kültüründe bile müzik ve dansın büyük yeri var. Geleneklerini şarkılarla kuşaktan kuşağa aktarıyorlar. Yaşadıkları avlanma, ölüm, doğuş, mevsim değişiklikleri gibi olayları danslarla ifade ediyorlar. Çünkü kültürler farklılaşsa da, ruhun enerji kaynağı değişmiyor. Siz bale sanatçılarını Aborjin sınıfına koydunuz... Ya insanlığın varoluşundan bu yana en çok sanattan güç aldığını hala anlayamayanları hangi sınıfa koyacağız.
Bir fikriniz var mı!