Uluslararası İstanbul Opera Festivali'ne Aşk-ı Memnu ile katılan İzmir Operası, Tarihi Yıldız Sarayı'nın akustikten yoksun doğal ortamında büyük bir başarıya imza attı
Cumhurbaşkanlığı himayesinde ikincisi düzenlenen 'Uluslararası İstanbul Opera Festivali', tüm kesimlere seslenme düşüncesiyle 'Herkese Opera' sloganını benimsedi. Ayrıca İstanbul'un cadde ve sokakları, üzerinde ünlü sanatçıların fotoğraflarına yer verilen festival afişleriyle donatılarak, tanıtımın 'albenisi' artırıldı.
Örneğin, festivale İzmir'den katılan 'Aşk-ı Memnu' operasının afişlerinde, hepinizin hatırlayacağı dizinin Adnan Bey'i Selçuk Yöntem ile eşi Bihter'i canlandıran Beren Saat'in kol kola çekilmiş fotoğrafı yer alıyor. Böylece yayınlandığı dönemde reyting rekorları kıran dizi anıştırılarak, Aşk-ı Memnu operasına ilgi çekiliyor. Katılımcı diğer operaların afişlerinde de Zuhal Olcay, Işın Karaca, Yetkin Dikinciler, Derya Baykal gibi sanatçıların sahnelenecek oyulara uygun kostümlerle çekilmiş fotoğrafları basılmış. Gerçekten hoş bir etki uyandırılmış.
***
Elbette Halid Ziya Uşaklıgil'in romanından uyarlanan Aşk-ı Memnu'yu, İzmir'deki temsilleri ve İspanya turnesi dahil olmak üzere bilmem kaç defa izlediysem de, festival havasını solumanın heyecanıyla İstanbul'un yolunu tuttum. Üstelik tarihi mekanların seçildiği festivalde bizimkilerin kısmetine de Yıldız Sarayı düşmüştü.
Tarihi Yıldız Sarayı'nın cumbası ile bahçeye inilen merdivenlerin doğal dekor olarak kullanıldığı oyunda, seyirciler de bahçe içine hazırlanan tribünler sayesinde oyunun içinde gibiydi. Esere uygunluğu açısından tarihi bir köşkün dış cephesini fon olarak kullanmak olağanüstü etkileyici bir ambiyansın ortaya çıkmasını sağlamış.
Ama gel gelelim, tamamen akustikten yoksun bir bahçede opera sahnelemek, başta şef Selman Ada ve rejisör Murat Göksu olmak üzere, tüm solist, koro ve orkestra sanatçıları ile seyircinin işini çok zorlaştırdı.
***
Aşk-ı Memnu'nun bestecisi ve şefi Selman Ada'nın, bahçenin bir köşesine konuçlanan orkestra ile fiziksel bağı tamamen kopuk olan sahne üzerindeki solistlere eşzamanlı atak vermesi mümkün değildi. Buna rağmen hiç aksamayan bir uyumla gecenin sonunu getiren tüm ekip alkışı hak etti.
Ayrıca akustik yetersizlik yüzünden, solistler ancak yüzünün dönük olduğu tarafa seslerini daha net ulaştırabildi. Sahneye uzak kalan izleyiciler ise konuşmaları ve aryaları anlamak için kulaklarını zorlamak durumunda kaldılar desek yeridir.
Yine akustiksizlik nedeniyle, Selman Ada'nın dahiyane yeteneğiyle bestelediği müziklerin yarısı boşlukta eridi. O güzelim melodileri hava yutmasaydı, izleyiciler çok daha keyifli bir eserle tanışacaktı.
Operayı birlikte izlediğim ünlü tiyatrocu Ali Poyrazoğlu, oyunun sonunda, "Seyircinin hararetli alkışları bile sivrisinek vızıltısı gibi kalıyor. Oyun salonda sahnelenseydi bundan 3 katı daha iyi reaksiyon alırdı" diyerek durumu özetledi aslında.
***
Bu arada oyun için köşkün girişini kullanmak ve Yıldız Sarayı'na haklı korumacılık adına bir çivi bile çakamamak, sanatçıların sahneye giriş çıkışlarını da kısıtladı.
Hele çok vazgeçilmezmiş gibi dondurmacı ve bozacının izleyicilerin arasından yürüyerek sahneye daldığı bölümler 'rejiyi' alt üst etti. Oyun sonrasında ekiple gittiğimiz yemekte konuştuğum rejisör Murat Göksu da, rejide birçok değişiklik yapmak zorunda kaldığını ama dondurmacı ve bozacıyı tamamen çıkaramadığı için o sahnelerin içine sinmediğini açıkça söyledi.
Yine de İzmir Operası'nın sanatçıları, mekan seçiminin yarattığı handikapları en aza indirgeyecek -her zamanki- olağanüstü uyum ve performanslarıyla güzel bir gösteriye imza attılar. Seyirci koltuklarının yetmeyip kimilerinin ayakta izlemek zorunda kaldığı temsile gelen herkes, Yıldız Sarayı'ndan o gece çok etkilenerek çıktı.
***
Özellikle Behlül'ü oynayan konuk solist, Ankara Operası'nın değerli sanatçısı Murat Karahan çok etkileyiciydi. İyi ki distribüsyona dahil etmişler. Festivalde üç gece üst üste oynayan Aşk-ı Memnu'nun, benim izlediğim ilk temsilinde rol alan Aytül Büyüksaraç (Firdevs), Teyfik Rodos (Adnan Bey), Burcu Kılıç (Bihter), Evren Kayacan (Nihal), Evrim Keskin (Matmazel), Derya Kırcalı (Nesrin) ve Fırat Yalçınkaya (Beşir) gayet başarılıydılar.
Ne kadar ağır şartlarda, gece gündüz demeden çalışarak bu eseri yarattıklarına bizzat şahidim. Emeği geçen herkesi, ne kadar kutlasak az.