Çok gerilere gitmeyeceğim... İki yıl önce Ahmed Adnan Saygun'da, dünyanın en iyi orkestrasıyla tanışan şanslı izleyicilerden biriydim.
İtalyan maestro Daniele Gatti yönetimindeki 'Concertgebouw Orchestra', her enstrümanın tonlarını stereo yayınla kulaklıktan dinliyormuşçasına canlı bir performansla İzmirlileri avucunun içine almıştı.
Ruhumuzu müziğin tınılarına bıraktığımız o Temmuz akşamında, Franz Liszt'in kızı Cosima'yla evlenen Richard Wagner'in, doğum yapan eşi ve minik oğluna hediye ettiği ünlü bestesi 'Siegfried idyll' seslendirilmişti. Coşku ve romantizmi yürekten hissetmemizi sağlayan o tınılar, orkestranın muhteşem uyumu, disiplini ve icraya heyecan katmalarının eseriydi. Kalp atışları kadar yaşamsaldı müzikleri, her dokunuşlarında salona hayat veriyorlardı.
İkinci bölümde ise Gustav Mahler'in 5'inci Senfonisi'ni çalan Concertgebouw Orchestra'yı, gözümüzü ve kulağımızı sahneden ayırmadan, en küçük bir iç sıkkınlığına kapılmadan dinledik. Eşine rastlanmaz bir keyifti...
***
Ya geçen sene Haziran'da, yine Adnan Saygun'u heyecan ve merakla doldurduğumuz geceyi hatırlamayan var mı? Bu kez şöhreti kıtadan kıtaya yayılan Finlandiyalı şef Esa-Pekka Salonen'den atak bekleyen orkestranın adı 'Londra Philharmonia' idi...
Muhteşem konserde, Salonen'in adeta bir makine uyumuyla ezberden yönettiği Orchestra Philharmonia, anlı şanlı Türk Beşleri'nden Ulvi Cemal Erkin'in Piyano Konçertosu'nu yorumlayan dünya çapındaki piyanistimiz Gülsin Onay'a eşlik etti.
Londra'dan gelen şahane orkestrayı, Erkin'in konçertosu için piyano başına geçen bir Türk sanatçının dokunuşlarıyla dinleyince, elbette salonu gurur ve keyfin doruğunda terk etmiştik.
***
Erkin'in, Anadolu coğrafyasını melodilerle çizdiği o konçertonun her notası, Cumhuriyet dönemi bestecilerimize dil uzatanların beyniyle algılanamayacak kadar incelikliydi.
Dünyanın en önemli orkestra şefi Salonen bile, konser sabahı düzenlenen basın toplantısında, "Notalar elime ilk ulaştığında büyüteçle okuyabildim. Böylesine büyük bir bestecinin mirasını özenle korumanız gerekir. Erkin'in konçertosunu çalışmaya başladığım andan itibaren müthiş etkilendim. Bu geceyi heyecanla bekliyorum" demişti.
Böylelikle kariyeri sarsılmaz bir maestro, hem bestecimize övgüde bulunmuş hem de müzik kültürümüzdeki can alıcı eksikliğimiz olan arşiv ve partisyon yenileme eksikliğimizi gözümüze sokmuştu.
***
Gelelim geçtiğimiz haftaya...
Bu yılın sürprizi, İzmirlilerle buluşan orkestranın isminden ve ihtişamından ibaret değildi. 4 yıl sonra ilk kez Kültür Bakanlığı'nın özel izniyle konsere açılan tarihi mekanı soluma fırsatı da ayrıca heyecan vericiydi.
Berlin Filarmoni Orkestrası'nın, Efes Antik Tiyatro'nun akıllardan çıkmayacak görüntüsüyle örtüşen müzik ziyafetinden söz ediyorum...
İnsanı başka bir çağa sürükleyen o ağaçlı yoldan yürüyüp, tarihe yolculuk ettiğinizi hissettiren harabelerin arasındaki Efes Antik Tiyatro'ya varmak bile tüylerimi diken diken etmeye yetti.
Yıllar sonra farklı bir dünyanın kapısını aralamak üzere binlerce kişinin o kallavi basamakları nasıl bir telaşla çıktığına hayretle baktım.
Sonunda içerideydik. Hafif serinlikte, Efes'in mistik ışıkları altında sahneye dizilen Berlin Filarmoni'nin ezgilerine bıraktık kendimizi...
***
Berlinli ünlü şef Simon Rattle, bir Alman'dan umulmayacak kadar sıcakkanlı. Binlerce seyirciyi selamlarken gözlerindeki parıltıyı rahatlıkla okuduğumuz Rattle, konseri kaçırmayan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ı da Efes'i kendilerine açmanın memnuniyetiyle kucakladı.
Ardından inanılmaz bir dinamizmle yönettiği orkestra, Franz Schubert'in 'Bitmemiş Senfoni'sini çalmaya başladı. Müzik, usta sanatçıların tonlamalarıyla Efes'in ambiyansından büyülenen İzmirlileri iyice mest etti.
***
Giovanni Bottesini'nin 'Gran duo Concertante'sine sıra geldiğinde, çelloda Efe Baltacıgil, kontrbasta Fora Baltacıgil karşımıza çıktı. İki Türk'ün, uyum ve performansından sonra alkışlar dinmek bilmeyince, Baltacıgil kardeşler bir de bis yaptı.
Finalde Beethoven'ın 7'nci senfonisi ise keyfimize adeta kaymak sürdü. Müziğin tarihi yolculuğunda aldığımız tadın uzun süre dimağımızda kalması umuduyla Efes'ten ayrılırken, ya İKSEV, Uluslararası İzmir Festivali ve Filiz Eczacıbaşı Sarper olmasa, yıllardır bu şahaneleri nasıl yaşardık diye sormadan edemedim.
Kendi kendime, 'Tanrı Filiz Hanım ve onun festival sevdasından İzmirlileri mahrum etmesin' dedim!