İzmir Devlet Tiyatrosu, elindeki tek salonu Konak Sahnesi'nde yaşam savaşı veriyor. Yeri geliyor, bir oyun sahnelenirken aynı binada gelecek eserin çalışmalarını sürdürmek için geceleri bile mesai yapılıyor.
Türkiye'nin kapılarını Batı'ya açtığı en modern şehirde, yalnızca 203 kişilik eski bir Türk Ocağı'ndan bozma salonda, nüfusu 4 milyonu bulan ve yedi üniversitesi olan kentin insanlarına oyun devşirmeye çalışıyorlar. Elbette o kapasitedeki tek sahneyle sanatseverlere yetişmek mümkün değil, haftalar öncesinden bilet bulamayan birçok İzmirli ne yazık ki oyunlara el sallamak zorunda kalıyor.
Geçtiğimiz haftalarda, depreme dayanıksızlığı yüzünden yıllardır yıkılarak yenisinin yapılması beklenen Karşıyaka Sahnesi'nin temel atma töreni yapıldı. Elbette sembolik olarak, temeli atıldığı için değil, atılması planlandığı için... Bakalım Karşıyakalılar sahnesine kavuşmak üzere daha kaç sene beklemek zorunda kalacak?
***
Gelelim sezon başından bu yana klasik eserlerin sahnelendiği İzmir Devlet Tiyatrosu'nun, salı gecesi ilk gösterimini yaptığı 'Akıl Defteri' adlı iki kişilik komedisine...
Günümüzde her şeyi olduğu gibi ilişkileri de gündelik süt gibi tüketmeye başlayan ve bütün hayatı saatlere bölünmüş halde programlı yaşayan evrensel bir 'kitleye' dönüştü insanlık.
İşi, gücü, seyahatleri, akşam takılmaları rutine binen bir adamın sıkıcı ve aşırı düzenli hayatında en büyük övünç kaynağı ne olabilir? Tek kişilik hayatını geçirdiği tek kişilik evinde, çift kişilik yatağına attığı kadınların sayısı...
Şimdi tertip erbabı, her dakikası programlı, beyin hafızası gecelik ilişkiler yaşadığı kadınların fotoğraf ve kişisel bilgilerini kaydettiği defter yapraklarından ibaret olan bir adam düşünün... Ya onun bu gerçekçi dünyasına bir gün ansızın 'masal kahramanı' gibi hayal aleminde yaşayan bir kadın giriverirse ne olur?
***
Elbette olayların akışı matrak bir serüvene dönüşür ki merak edenler olacakları İzmir Devlet Tiyatrosu'nda izleyebilir. Fransız yazar Jean-Claude Carriere tarafından yazılan, Esen Özman'ın dilimize çevirdiği Akıl Defteri'ni Levent Ulukut sahneye taşımış.
Ulukut sadece oyunu yönetmemiş, Gülay Toprak'la sahneyi paylaşarak erkek kahramanımız John Jack rolünü de canlandırmış. Yönetmen yardımcılığını ise oyuncu Rüçhan Gürel üstlenmiş... Başarılı dekor ve kostümler ise Yıldız İpeklioğlu'nun elinden...
Levent Ulukut ve Gülay Toprak'ın, baştan sona ritmi hiç düşmeyen bir performans sergiledikleri oyuna, Fransızca şarkılar apayrı bir tat katıyor. Oyunda erkek ve kadının büyük bir aşkla dans ettikleri bir sahne var. İzmir Operası'nın bale sanatçısı sevgili Meltem Yorulmaz'ın hazırladığı koreografi etkileyici ama oyuncuların biraz daha estetik olmaya ve ateşli görünmeye ihtiyacı var. Çünkü oyundaki O müthiş enerjilerini, aralarındaki elektriklenmeyi yansıtan danslarıyla da bize yaşatmalılar.
***
Kadınları bir gecelik heves olarak gören adamın, ancak rüyasında görebileceği türden bir ilişkiyle sarsılışı, savruluşu, güldürüyü ilginç bir boyutta sunuyor. Farklı iki karakteri, tamamen çeliştikleri yönleriyle bir arada tutan çarpıcı bir kurgusu, sıkmayan bir anlatımı var metnin...
Ve ne zaman ki adam, düzenini bozarak kendi gerçekliğini terk ediyor, orada film kopuyor. Çünkü kadın tüm hayalperestliğine rağmen bağlandığı erkeğin sürekli yanında olmasını değil, ona birlikteyken özlem duyabileceği bir gerçekçiliğin keyfini sürmek istiyor! İşte kadın...
Tiyatronun altı çizili mesajlar içeren ve ille de güldürürken düşündüren yanını bir tarafa koyup, oyun boyunca gülümseten hareketli bir komedi izlemeyi arzu edenlere duyurulur...