Bir erkekle bir erkek kapıştığında zaman zaman gerçekten de bir erkekle bir erkek kapışıyordur. (Ama her zaman değil. Bazen olayda kadın parmağı vardır.)
Bir erkekle bir kadın kapıştığında, aslında çoğu zaman meselelerini bir erkek üzerinden görmeye çalışan iki kadın kapışıyordur aslında...
İSKENDER
Elif Şafak, son günlerde büyük patırtı koparan 'İskender' isimli yeni romanında tam da bu konuyu anlatıyor, bence... Bir erkek dekorunun ardında, onu inşa eden bir kadın ve o kadının erkekteki kalıcı izleri... Dolayısıyla yazarın pek de itici bulunan kapaktaki erkekleşen kadın resmi, konuya denk düşmek bir yana, cuk oturuyor bana kalırsa!
Dünya üzerindeki hemen her şey, ataerkil bir iktidarda, erkeğin oyuncağı gibi görülebilir. Oysa kadının sadece tek gerçek oyuncağı vardır, o da elde ettiği erkektir. Onun haricinde kadının sahip olduğu herşey, erkeğe sahip olarak diğer kadınları kontrol etme amacının gereçlerinden ibarettir.
Ben araba istiyorum diyen erkek, oyuncak istiyordur. Ben sokağa çıkmamanı istiyorum diyen erkek, oyuncağını paylaşmak istemiyordur.
PERDENİN GERİSİNDE
Erkek değil miyim, sana hesap mı vericem, diye ortalığı ayağa kaldıran erkek gibi görünse de çoğunlukla orada bir gizli özne vardır. Gizli özne, hırçın erkeğin annesidir. Bu anne, iktidar hırsını oğlu üzerinden tatmin ediyordur. Oğluna dublaj yapan, aslında anasıdır. 'Aslan oğlum benim, o yapar. Ona herşey yakışır.' Sıkıntı, çoğunlukla mağdur olan kadın ana olduğunda eğer oğlu olursa aynı şeyi (şikayetçi olduğu şeyi) oğlu üzerinden gelecekteki kadınlara uygulamasıdır. Çünkü o çok çekmiştir, artık evladı üzerinden dünyanın meyvelerini geç de olsa tatmanın zamanı gelmiştir.
Yeni kadınlarda bir erkekle eşitlik, bir kendini kabul ettirme çabası başladı. Erkekten fazla bir şey beklemeyen, kendi işini kendi görmeye çalışan bu zihniyet, aslında bir önceki kadın neslinden daha dürüsttür. Ama ne yazık ki daha akıllı değildir.
YENİ KADINLARA KARŞI
Ateşe maşa ile yürümeyi seçen önceki kadın nesli, otomobilde kapısının açılmasına izin veren (bir de yeni kadınlar soruyor, nereye gitti o centilmen erkekler, diye... Nereye gidecekler, kendi işinizi görme merakınız yüzünden 'centilmen erkekler mezarlığına gittiler.) Çıtkırıldım bir eş iken, kendisi hayatın büyük problemleri üzerinde kafa yorup erkeğe de üzerinde oynayacağı küçük problemler verirdi. 'Hayatım, şunun kapağını açamıyorum. Galiba sıkışmış. O güçlü kollarınla bir el atar mısın rica etsem? 'İlk buluşmalarda erkeği gözlerinin içine bakarak dinler, konuşmaz, araya girmezdi.
- Hayırdır, sustunuz?
- O kadar güzel anlatıyorsunuz ki kesmeden sizi dinlemek istedim.
Oysa ki aptal erkek iştahla anlatırken, eski kadın, erkeğin tüm hayat hikayesini ve açıklarını ağzından bir bir alıyor, delil topluyor olurdu.
Eski kadın olmak, erkeğe paye vermek, yaşamı kolaylaştırmak ve konfor adına akıllıca bir adımdı. Hoş, biraz özgürlüğünden taviz veriyordu ama herşey önüne hazır geliyordu. Ayrıca bir eski kadın, oğluyla iktidarı tamamıyla tekeline alıyor, yaşlanan eşine de eski ilgi ve saygıyı göstermiyordu.
Sonuç olarak, iktidarın peşindeki yeni ve saf kadınlar erkekleşmeye çalıştıkça mutsuz oldular. Erkeği tembelleştirip kendileri çalıştılar. Cinsel özgürlüklerine sahip oldular ancak bir süre sonra aslında istediklerinin bu olmadığını da farkettiler. Bunu farkettiklerinde çok geçti. Son naif, duygusal, centilmen erkeğin de demode erkekler mezarlığında yattığını farkettiler. Ardından bir matem türküsü tutturdular. İçlerinde şanslı olanlar da vardı. Onlar, eski annelere sahip azıcık demode, biraz muhafazakar, az biraz centilmen adamlar buldular. Onlardan da ful özgürlük istediklerinde tartışma başladı. Kapışmakta oldukları adamın aslında geri planda eski moda bir kadın olduğunu farketmediler bile... Erkek ise, kendisini kimin vurduğunu bile anlamadan öldü. Filler tepişti, çimen ezildi.
...Demek isterim
'Bi resim çekinebilir miyiz?' diye soran hayrana, 'Resim çekinmekten asla çekinmem' demek isterim.
'İzin verirseniz bir şiirimi okumak isterim' diyen program konuğuna, 'İzin vermem' demek isterim.
'Sen mi geldin?' diyen babama, 'Hayır. Anlaşılan sen beni özlemişsin' demek isterim.
Bana getirdiği hediyeyi 'Sana layık değil ama...' diye veren arkadaşıma, 'O halde, git, layık olana ver!' demek isterim.
Getirdiğim hediyeye 'Ne zahmet ettiniz?' diyen ev sahibine, 'Sana değil, zaten bizim eve almıştım. Şurada bir köşede dursun, giderken hatırlat da unutmayayım.' demek isterim.
'Kızımızı ne doktorlar, ne mühendisler istedi de vermedik' diyen kayınpeder adayına, 'O halde biz küçük kızı alıp öyle gidelim.' demek isterim.
' Ne iş yapıyoruz? diye soran trafik polisine, 'Abi ben televizyoncuyum da, sen ne iş yapıyorsun, artık emin değilim" demek isterim.
'Hazırrr mıyız İzmiirrr?' diye höyküren sahne sanatçısına, hep bir ağızdan, 'hayııır!' demek isterim.
Elime zorla broşür tutuşturup sonradan para koparmaya çalışağını bildiğimiz ve 'Çevre için bir dakikanız var mı?' diye soran sahte çevreciye, 'Yaşasın küresel ısınma' demek isterim.
Sokakta yanıma yaklaşıp 'Afedersiniz, biz kız arkadaşımla Bostanlı'ya gidecektik de bilet paramız çıkışmadı, acaba siz...' diye başlayıp beni para vermek zorunda bırakan genç çiftin erkeğine 'Sizin gezmeniz bitene kadar Bostanlı biletlerine zam mı gelmiş?' demek isterim.