• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Hücrelerime sahip olabilirsin ama ruhuma asla! HAKAN URGANCI

Hücrelerime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 19 Kasım 2011, 14:57
İnsan canını sıkan, keyfini kaçıran şeyler üzerinde bir kere daha düşünmeli... Akıl, insaf ve sağduyu terazisinde bu sıkıntılarını son bir kez tartmalı!
Eğer bunu yapmaz ve ota b.ka söylenmeye, şikayet etmeye devam ederseniz dualarınız karşılıksız kalmaz. Allah size öyle bir dert verir ki, işte o zaman dertlenecek gerçek bir sebep gelir. Yani bakarsınız bir yerinizde bir şey çıkar, hak etmiş olursunuz dertlenmeyi...
Neyse işte, dertleştik biraz sizinle! Asıl demek istediğim konuya geleyim; her zaman adını andığım kahramanlara bir yenisi eklendi: Emrah Çamdereli...
Didim Halk Tiyatrosu'nun kurucusu, eski Gırgır dergisi yazarı ve oyuncu Çamdereli geçtiğimiz günlerde TRT Belgesel kanalındaki Canlı Yayınlar Odası isimli programda konuğum oldu. Lenf kanseri olan Emrah Çamdereli, benim diyene taş çıkaracak kadar dinamik ve yaşam dolu bir genç adam! Kanser tedavisi sürüyor. O, kanseri yaşamda bir durum ya da yolun sonu olarak görmek yerine 6 ay boyunca sahneye koyacağı bir oyunda (tedavi süresi altı ay) canlandıracağı bir karakter olarak düşünmüş. 'Ben kanserle savaşmıyorum, bu onu kabul etmek demek... Ben daha çok onunla sevişiyor, çoğu zaman şakalaşıyorum. Böylece şaşırtıyorum onu! Çünkü bu kanserin alışmadığı bir tarz ...' diyor.
Çamdereli, kanseri alt etme ve bu illeti yaşayanlara da bir ibret olma adına kendi yazdığı ve kanserlilerin toplumdaki durumu ile matrak geçtiği tek kişilik gösterisi 'Hücrelerime sahip olabilirsin ama ruhuma asla' ile turneye çıkmaya hazırlanıyor.
Böyle bir iş elbette bir miktar para istiyor ve bana kalırsa şu anda pahalı bir tedavi de gören Çamdereli'nin maddi gücü bu turneyi karşılamaktan uzak! Gerçi, bu oyun fikri pek çok fırsatçının iştahını kabartmıştır çünkü ileri seviyede bir kanser hastasına umut adına bir şeyler satmak son derece kolay... Dolayısıyla bazı prodüktörlerden teklifler de gelmiş Emrah'a... Ama o, bu durumun sömürülmesini istemiyor. Bana kalırsa yine de Çamdereli'nin bir sponsora ihtiyacı var ve bu sponsor sağlık sektörü dışından olursa daha da iyi olur. Bu konuda destek olmak isteyenler bana mail gönderebilirler.
Neyse, tehlikeli adamlar şu mizahçılar, vesselam! Ağır darbelerde hava yastığımız olup darbenin şiddetini azaltırken, bazen de tabuları devirebiliyorlar. Sevgili Emrah da onlardan biri, bizi 'gülmememizin öğretildiği ' şeylere güldürüyor. Çok yaşa Emrah, e mi?

Atatürk: Zorunlu diktatör mü?

Hiçbir zaman hiçbir konunun fanatiği olmadım. Buna, hayran olduğum büyük önder Mustafa Kemal de dahil... O'nu, hakkında sağlığında kaleme alınmış ve düşmanlık da içeren Bozkurt gibi çeviri eserlerle daha da iyi tanıyıp daha çok sevdim. Kafamdaki putu yıkınca, içimdeki kanlı canlı Kemal'i keşfettim. Elbette her insan gibi onun da zaafları, hataları oldu. Ama bunlar, bugünlerin popüler söyleminde olduğu gibi Atatürk'ü diktatör ilan etmeye yetmez. İşin garip tarafı, bir İngiliz'in kaleme aldığı ve iftira ile düşmanlık içeren Bozkurt'ta bile gizli bir hayranlık vardır. Armstrong da Atatürk'e 'diktatör' yakıştırması yapar. Ama yazarın cümlesi aynen şöyledir: 'Bu, memlekete bir daha diktatör gelmesin diye diktatör olmak zorunda kalmış bir adamın öyküsüdür.'
Kartonpiyer çağrıştıran isme sahip yazarımızın yakıştırmalarını yaparken daha fazla kaynaktan beslenmesini öneriyorum. Daha da tuhaf ve vahim olan durumu söyleyeyim mi size?
Bugünlerde Bir arkadaşım Facebook'ta yazmış: 'Google'da Mustafa yazınca, Mustafa Ceceli, Atatürk'ten önce çıkıyor. Bu işte bir tuhaflık var...' Denedim, doğru ... Değil tuhaflık, garabet var, garabet!

Neyi söylediğin değil; nasıl söylediğin...

İzmir'de diksiyon ve iletişim adına açılmış kurs ve dershanelerin azlığı öteden beri beni üzmüştür... Neyse ki gazetemiz Yeni Asır'ın İnsan Kaynakları, Ali Kayadibi öncülüğünde bu işe el attı. Kurslarımız başarılı mezunlar verdi.
Rekabet iyidir, ürün kalitesini artırır. Ankara'da yıllardır sunuculuk, oyunculuk, dublaj gibi konularda başarılı eğitimler veren Başkent İletişim, İstanbul'dan sonra üçüncü şubesini İzmir Kıbrıs Şehitleri'nde açtı. İlk iki şubeyi kıskandıracak kadar şık ve teknoloji destekli bu şubeyi de çok beğendim. Sunuculuk -spikerlik, oyunculuk, diksiyon ve seslendirme sınıflarında hem hafta içi hem de hafta sonu eğitim veriliyor. Rüştü Asyalı gibi duayen isimler de sık sık İzmir'e uçarak derslere katılıyor. Başkent İletişim'in sahibi, eğitimci Levent İnce'yi İzmir'imize yaptığı bu yatırımdan ötürü kutlar, başarılar dilerim. Bu arada, kayıtları da başlamış. En azından gidip bir görün! Özellikle ' Şu yaşıma geldim. Bizden geçmiş öyle kurslar..' diyenler varsa, öğrenci profili onları şaşırtabilir, benden söylemesi...

'Çocuk yapma ehliyeti'ne cevaben

Geçtiğimiz hafta yayına verdiğim ve niteliksiz (bakın, eğitimsiz demiyorum) ve ruh sağlığı yerinde olmayan kişilerin çocuk yetiştirmesi üzerine kurgulanan 'Çocuk yapma ehliyeti' başlıklı yazıma bir katkı, Urla'dan sevgili Hatice Özçağlar'dan gelmiş. Hatice Hanım, yazıya tamamen katıldığını söylüyor ve ekliyor: 'Çocuk yapma ehliyetinden önce insanların evlilik ehliyeti alması gerekir. Bence okullarımızda kurbağanın dolaşım sistemini öğretmek yerine ana sınıflarından başlayarak insan psikolojisi ve davranış bilimleri temel ders olarak konulmalı...' Doğru söze ne denir


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.