Biz Türkler, medeniyet sahnesinin en eski oyuncularındanız. İmparatorluklar kurduk, dağıttık.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti derseniz, yenidir. Henüz bir asırı bile görmemiştir.
Dolayısıyla biz Cumhuriyet çocuklarının bazı alışmamışlıkları, çiğlikleri var.
Her ne kadar gelen eskisinden daha iyi bir sistem olsa da...
Hani derler ya, 'Alışmamış başta (!) şapka durmaz' diye... İşte öyle!
Öylesine çocuk bir toplumuz. Daha da kötüsü, Osmanlı masalları ile büyümüş bir toplumun çocuğu olmak! Bu, şuna benzer: Eskiden yavrum, biz zengindik! Senin ne oyuncakların vardı. Neler, neler...' Eskiden kıtalar arasında at koştururken şimdi herkesi düşman bilen (Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur), elinde kalan toprağı bile korurken zorluk çeken Türk evladı, oyuncağı elinden alınmış hırçın bir çocuk gibi hissetmez mi kendini? Hisseder.
Gündüz Vassaf'ın satırlarıyla da...
'Ufak çocuklar gibi genç ülkelerin de en ufak hareketlerinde bile sırtlarının sıvazlanmasına ihtiyacı olur. Genç ülkeler de çocuklar gibi, anne babalarının sözünü etmek istemedikleri bir geçmişten, yabancılardan korunmak istenir.
.......
Kendini eleştiremeyen, eleştirenlere vatan haini, düşman gözüyle bakan Türkiye, ergenlik çağına yeni adım atmış çocuk bir ülke. Kendimizi çok ciddiye alırken işlerimizi yeterince ciddiye almıyoruz. '
Bütün bunları niye mi söylüyorum?
Bir çocuğun tüm çiğliğine olduğu kadar güzelliğine de sahiptir benim toplumum. O derece sıcak, güleryüzlü, missafirperver, saf ve merttir.
Delikanlıdır, işte, anlayın!
Van'da yüreğimizi yakan depremin ardından internette yapılan yorumlara bakın:
'Herkes hakettiğini yaşar. Hem polise, askerlere taş atıyorsunuz, sonra da yardım istiyorsunuz.'
'İlahi adalet! Allah'ın sopası yok...'
'PKK'lı olanlar geberdi, Allah Diyarbakır'a da nasip eder inşallah!'
Bunlar nasıl yorumlar? Değil kendi toprağında yaşanan bir felaket için söylenmesi, Mars'taki bir yabancı koloninin başına gelse dahi söylenmez.
Hani 'kavgada söylenmez' derler ya, bunlar da 'depremde söylenmez'...
Böyle büyük felaketler, doğası gereği toplumu ayırmak bir yana, birleştirir normalde...
Ölüm torpil yapmaz, pozitif ayrımcılık yapmaz.
Ölüm bir haldir, hepimize gelir. Ölümde herkes eşittir.
Böyle bir felakette bile ayrışabiliyorsun be adam! Bu ne aymazlık, bu ne felaket tellallığıdır...
Van'da yaşamını yitiren, ocağı başına yıkılan bizim özbe öz evladımızdır. Bahsettiğimiz mezrada teröriste sığınak olan mağara değildir, kendine gel!
Dinimizce büyük felaketlerde ölenler de şehittir, bilmelisin.
Üstelik sen büyükşehirde yaşayan vatanperver bir Vanlı iken, orada ölen annen için bunlar söylenseydi ne hissederdin? Kendini hangi safta bulurdun? Vatanına garez duymaz mıydın?
Bize bir deprem lazım!
Ayırdetmeksizin, tüm bu fevri fertlerine toplumun...
Bize bir deprem lazım!
Doğal felaket cinsinden değil ama, aydınlatanından kafaları...
Bize bir deprem lazım!
Şöyle kafaları tutup silkeleyerek kendine getiren cinsinden...
KÖPEĞE KIZILMAZ
Depremde de boş durmayıp Hakkari'de saldırı düzenleyen teröristlere ne buyurulur, diyorsun gözlerin çakmak çakmak... Haklısın ama.. Köpeğe hiç adam ısırdı diye kızılır mı?
Adam terörist işte, adı üstünde! Duygusal bakmıyor ki pek çoğu... Adamın kariyeri onun üzerine yani. Nasıl kuduz köpeğin işi seni ısırmak ise, onun da işi bu. Kızmakla olmaz. Terörü lanetlemekle olmaz. Kuduz köpeği uyutacaksın. Artık nasıl yapacaksan... Teröristin işi oysa, vatanseverin işi de vatanını sevmek, insan ayırmamak ve işini en iyi şekide yapmak. Herkes işini , herkes doğasının gereğini yapacak.
Sınır tanımayan aşklar
TRT'de bir program çektik, iki yılı aşkın süre yayınlandı. 'Sınır Tanımayan Aşklar'...
Bu projeyi, kendisi de bir yabancı gelin olan ama uzun yıllardır Türkiye'de yaşayıp prodüktörlük yapmakta olan Azeri asıllı İrade Refizade Korukluoğlu hayata geçirdi.
Çok sayıda ailenin, hayatın içine konuk olduk. Gördük ki...
Biz dünyanın en konuksever ulusuyuz ve bu gelinlerimiz gibi daha nicesini sinemize atıyor, katıp karıştırabiliyoruz. Tıpkı Anadolu topraklarında yüzlerce yıl olduğu gibi... Çok uluslu, çok renkli,çok canlı ve çok sesliyiz.
Yabancı gelinlerimizin herbirini yaşadıkları hayat öyle bilgeleştirmiş ki; bakışları bizden kat kat farklı...Onlarla Türkiye'yi ve Türk olmayı tartışmak bile maharet istiyor. Kırk yılını bu topraklarda devirince şöyle diyebiliyorlar: 'Benimle Türkiye'yi tartışmayın. Siz burada doğdunuz... Oysa ben burada yaşamayı Seçtim! 'Bilimsel bir gerçek ki, bir dinin ya da sistemin içinde doğanların inancı fazla emek harcanmamış ve zayıf inançlar. Oysa işin içine seçim girdiğinde inanç sorgulanmış oluyor, güçleniyor.
Bakın, bir yanda bunu diyebilen Amerikalı gelinler ve onlarcası, öte yanda kendi içimizde beslediğimiz yüzlerce hain! Sadece teröristi söylemiyorum, onları anlamak daha mümkün! Daha çocukluktan yörenin zor şartları altında kolayca beyinleri yıkanıveriyor. Benim anlayamadığım, sistemin zenginleştirdiği, Kürtlükle alakası olmayan meşhur şahsiyetlerimizin garip tavırları! Kraldan çok kralcılığı...
Anlaşılan seçim yapmak gerekli, değer bilmek için! Emek vermek gerekli, herşeyi devletten beklemek yerine... Hep söylerim, bu milletin milliyetçisi de çoktur, haini de! İkisi de kotasını doldurmuştur, ihtiyaç fazlasıdır. Bu millette az olan ve asıl ihtiyaç olan şey, vatanseverliktir. Kürdün Türk'ten vatansever olduğu gün, ne Kürtlük kalır, ne Türklük!