90 yıla yaklaşan bir gurur abidesi olan Türkiye Cumhuriyeti, zaman zaman ülkeyi karanlık günlere götüren gelişmelere de tanıklık etti.
Bu olumsuz gelişmelerin altında yatan en önemli unsur, tahrikti.
Çok kandık kışkırtmalara...
Cumhuriyet döneminde ilk ve en çarpıcı örneği, 6-7 Eylül 1955 tarihi olaylarıdır. DP İktidarı, sıkışmış, ekonomik ve politik çözüm arayışında...
Tam da bu sırada Kıbrıs'ta Türklere zulüm yapıldığı haberleri sarar gazeteleri...
O zaman gazete okurun ulaştığı, tek iletişim aracı...
Hükümet sancılı, halk öfkeli.
Bir gazete yayın yapıyor, "Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı" diye, ertesi gün, İstanbul'da Rumların yaşadığı işyerleri, mahalleler, evler talan ediliyor, yağmalanıyor.
Rumlar çaresiz, ülkeyi terk ediyor.
İşte bu, gelecekte yaşanacak felaketlerin ilk ayağıdır.
Çünkü tahrik, gücünü fark etmiştir.
***
1968 yılı, tüm dünyada öğrenci olaylarının yayıldığı bir dönem... Özellikle Fransa'da kan gövdeyi götürüyor.
Türk gençliği de bundan etkileniyor. Bir grup genç, darbe kaosundan yeni çıkmış bir toplumun gelişmesine önderlik etmeyi, haklarını korumayı amaç edinerek, hükümete, devlete, düzene, ABD'ye, önüne gelen her çıkar çevrelerine karşı, direnişe geçiyor.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları başı çekiyor bu dönemde... Gençliğin yaktığı ateş giderek büyümeye başlıyor.
İşte tam da bu dönemde, bazı gazete ve dergilerde gençliği tahrik edici yayınlar kaleme alınıyor, bazı liderler de işi çıkar savaşına dönüştürüyor.
Böylece devrim arayışı, fitilini ateşliyor.
Artık kan akmaya başlıyor, "sol" karşısında "sağı" buluyor. Sokaklara çıkılamaz oluyor, korku tüm yurdu sarıyor. Siyasi liderler çaresiz kalıyor, ekonomi çöküyor.
Ülke karanlık çıkmazda...
Tahrik yine görevini yapmış, bilinç yoksunu bir ülkeyi yine belirsizliğe geçirmiş, yeni bir darbenin kapılarını açmıştır.
Liderler, çıkarları uğruna kışkırtmanın bu pis oyununa alet olmuş, dirayet gösterememiştir.
***
80'den sonra, yine darbe marifetiyle, sağ-sol kavgaları bitmiştir ama tahrik yine iş başındadır. Kendini devletin üstünde gören kimi çıbanbaşı, yeniden kalkınma hamlesiyle ayağa kalkmaya çalışan genç bir cumhuriyeti, rahat bırakmamaya kararlıdır.
Çünkü rahat kıçlarına batmış, çıkarları zedelenmiştir.
Güneydoğu'da faili meçhul cinayetler, art arda patlamaya başlar. Halk huzursuzdur.
O namussuzların işbirliği ile bir süre sonra bir terör örgütü hortlar, kuruyan yarayı kaşımaya başlar. Köylere baskınlar yapıp yüzlerce vatandaşımızı öldürürler. Halkı korumaya giren Türk askerlerine de silah çekince, Türkiye yine kan gölüne dönmeye başlar.
Kardeş kavgaları başlar, siyasi mekanizma zaafa uğrar.
Tıpkı 70'li yıllarda olduğu gibi...
Halk yine tedirgin ve gergindir. 40 bine yakın genç hayatını kaybeden bu savaşta...
Tahrik, Türkiye Cumhuriyeti'ne, hayatının en ağır darbesini indirmiştir.
***
Bu yıl, akan kan şimdilik durdu, karşılıklı restleşme var ama barış umudu da... Tayyip Erdoğan hükümeti, bugüne kadar hiçbir siyasi partinin aklına getirmediği bir çözüm arayışını ortaya attı...
Çareyi, daha önceki hükümetlerin yaptığı gibi, orduyu teröristin üzerine sürmekte değil, sivil inisiyatifte arıyor.
Bunun adına önce "Kürt açılımı" dediler, son günlerde de "Demokratik açılım"...
Adı böyle ortaya kondu, herkes aleyhte ve lehte konuştu ama açılımın içeriğini bilen yok.
Havanda su dövülüyor.
Herkes dosyanın halkla paylaşılmasını bekliyor ama hükümetten ses çıkmıyor.
Bu durum da tedirginlik yaratıyor.
Siyasi partiler, paket açılmadıkça, eleştirinin dozunu artırıyor.
Üstelik bugüne kadar, partisindeki her türlü çatlak sesi bastıran, tahrikin henüz oyuna getiremediği MHP Lideri Bahçeli de sesini yükseltmeye başladı.
Bunun için, daha önce de yazdığım gibi, bir an önce, sivil çözüm paketini açıklamalı hükümet...
Söyleyin ki niyeti bilelim.
Yoksa, akan kanı durdurmayı amaçlayan bu girişime karşı ellerini ovuşturan tahrik, dün sanatçıyı aldığı gibi, bugün de siyasetçiyi katar hedefine...
Ve de yine, yeni bir kaos dönemine girer Türkiye...
Tahrik yine orada, "çözülmemizi" bekliyor. Kafasına balyozu, kararlı olmakla indirebiliriz.
Yoksa yine başa döneriz.
SÖZÜN ÖZÜ
Size yol gösterilebilir fakat yalnız yürümek zorundasınız.
Sang H. Kim
Armağan ne yapmak istiyor?
Popstar Alaturka bu dönem Fox'ta...ıÜü Programın mimarı ve sunucusu Osmantan Erkır, bu yıl jüri üyelerini Metin Akpınar, Bülent Ersoy, Armağan Çağlayan ve Gülben Ergen'den kurmuş... Ancak jürisel anlayış, yine aynı tas aynı hamam...
Mikser yine, Armağan Çağlayan.
Geçen akşam türbanlıyla yarışmaya katılan bir kadını sınamaya kalktı, halkın önünde polemik yarattı, "laiklik" oyunu oynadı.
"Ben türbanlı genç kızların üniversitelere alınmamasına karşıyım" dedi ama ardından, "Deyilim ki sen yarışmada başarılı oldun, ne yapacaksın gece kulübünde çalışır mısın" sorusun yöneltti ve yeni bir tartışma ortamı yarattı.
***
Genç kadının yanıtı beklendiği gibi "hayır" oldu ama o sınamaya devam etti...
Aslında bu bir oyun; bu yarışmacıları seçen ekibin başında zaten Armağan var.
Elemelerde bu kişi zaten vardı, türbanından vazgeçemeyeceğini de biliyordu.
Amaç ortalığı bulandırmak...
Ya tutarsa.
***
Belki de; türban takan bir kadının, inancı gereği, sahneye özgürce çıkamayacağını, bar ve gece kulüplerinde şarkı söyleyemeyeceğini, kendini kısıtlayıp yeteneğini, kimliğini kanıtlamayacağını, böylece karanlık zihniyete yenik düşeceğini, topluma hissettirmek istedi Armağan...
Bir şekilde, gerçekleri göstermeyi amaç edindi kimbilir?
Ne yapmaya çalıştığını zaman gösterecek.
Tarih, Cem Yılmaz'la bir başka güzel!
Cem Yılmaz kadar, anlattığı konuya hakim, iletişim kurma becerisiyle örnek çok az mizah sanatçısı var şu ülkede...
Şöyle bir bakınca, Kemal Sunal, Müjdat Gezen, Adile Naşit ilk aklıma gelenler...
Ancak Cem Yılmaz, bir başka maharet...
Bir süredir Telekom reklamlarını sürükleyen, onun getirdiği yenilikleri espiri gücü yüksek anlatım gücüyle yansıtan Yılmaz, son dönemde de, firmanın "Görüntülü" ve "evde cep" uygulamasını yorumluyor, mizah gücüyle...
Telefonun gelişimini, geçmişten bugüne, net bir dil ve çarpıcı görüntüleriyle yorumluyor.
İlk keşfinden bugüne...
Aslında sadece telefonun değil, insanoğlunun nereden nereye geldiğini, keyifli bir "yöntemle" anlatıyor.
Mizahı içine katıp, tarihi güncelleştiriyor.
Söçün özü tarihe bakış, Cem Yılmaz'la bir başka güzel... Tıpkı filmlerinde olduğu gibi...