Türkiye bir değişim yaşıyor, gerçek... Hem kafaca hem de yaşam biçimiyle...
Haksızlıklarla, emperyalizmle savaşan değil de, daha bir kabullenici, daha bir "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" vari, bencil bir hayat sürmeye başladık.
Sadece biz mi, hayır; tüm dünya böyle...
Günümüzde artık hayata bakış değişti; o bizim gençliğimizdeki "sorgulayan" değil, "bohem" insan figürleri, sardı çevremizi...
Geçmişte parmakla sayılacak kadar azdılar; bugün, dünyaya hakim oldular.
Kolay ayak uydurduk onlara. Medya da çanak tutunca, "emek" değil, "Hap yap para kap" kolaycılığı aldı yürüdü.
Şimdi artık, ne doktor, ne öğretmen, ne mühendis topluma hakim değil, "iz sürücüler" insan beynini ele geçirdi.
'Hacker'lar, hırsızlar, üçkağıtçılar, mafya; kolay para kazanmanın şifresini çözdü, zirveye kuruldu.
Güzelli ve namus parayla satıldı, kadın "fahişelik"le anılır oldu, eşcinsellik aldı, yürüdü. Kentlerin o güzelim doğa harikaları, mafyaya pazarlandı, gecekondu türedi, şehrin zirvesine yerleşti.
Terör, ülkeyi kabus gibi sardı.
Bilgi değil, güç kentlere hakim oldu.
***
İnsan bu değişimin aynası; artık iyi insan değil, uyanık olmak moda!
"İyi insan olmak, aptallıktır" yargısı, hafızalara kazandı. "İyi" hor görüldü, "kötü" toplumun hücrelerini kemirdi.
Artık "hoşgörü" değil, "önyargı" revaçta.
Özel yaşama "saygı" değil, "dedikodu"ya güven manşette.
Komşusu aç iken tok uyumak, milli menfaat...
İnsani değerler değil, ahlaksızlık popüler...
İşin özünde bu yatıyor işte...
İyi insanın, hoşgörünün, saygının, değerlerin yitip gitmesi, çıkarcı zihniyetinin önünü açtı, onun kötüyle işbirliği toplumsal ahengi bozdu.
***
Bu gidişi durdurmak zor... Tüketim çılgınlığına sürüklenen insanlar borçlarını ödemek için organlarını, onurlarını, geleceklerini sattıkça; üstün zekalı insanlar, başka ülkelere göç ettikçe; toplumsal disiplin yerini ahlaksızlığa bıraktıkça, bu bataklığı kurutmak güç..
Onun için duyarlı insanların yönetime gelmesi ve geleceği kurtarmak için diretmesi gerekiyor.
Siyasette, sanatta, sporda, devlet yönetiminde "eşit" bakışın yaygınlaşması şart...
Din faktörünü kullanmayan, Atatürk'ün arkasına sığınmayan, fikir üreten, bireysel değil toplumcu düşünen ve toplumsal adaleti kendi kişisel çıkarlarından üstün gören insanlar çoğalırsa, güç emeğe boyun büker, yüreklerde adalet yeşerir.
Ama, böyle bir düzenin kurulması için, insanoğlunun yine bir değişim içine girmesi gerekiyor.
Her alanda, her mevkide...
***
Hani her olumsuz gidişte söylenen bir söz vardır, "Eğitim şart" sloganıyla...
70 yıldır söylenir ve yerinde bir saptamadır aslında...
Ama bir gerçek hep gözardı edilir, yani değişim faktörü.
Eğitim müfredatı, dünyadaki gelişime ayak uyduramazsa, zaten temeli kemirilen toplum yapısı, işte böyle güce boyun eğer, "ahlaksızlık" insani değer (!) olur.
İşin özü, "Eğitimde değişim şart" sözünde...
***
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, göreve geldiğinde şöyle demişti: "Eğitim politikalarını, çağın değerlerini ve ülke insanının temel ihtiyaç alanlarını dikkate alarak AB sürecinin kazanımları çerçevesinde yeniden belirlemek gerekiyor. Ülke olarak değişen dünyaya ve değişen toplumsal taleplere göre eğitim alanında da yeni örgütlenmelere gitmek, yeni söylemler geliştirmek, yeni yol haritaları hazırlamak durumundayız."
İşte, benim de vurgulamak istediğim gerçek bu.
"İyi insanın" temelini atan, ona güç veren, adaletli bir dünya görüşü kazandıracak olan "Milli bir eğitim"dir.
Bakan Çubukçu'nun yolu uzun ve çetrefelli...
Çakıltaşları sürekli engelleyecektir çünkü...
SÖZÜN ÖZÜ
Kin büyüdükçe, kin tutan küçülür
La Rochefoucould
Müzeler için en uygun yer
Geçen gün aracımı, Kültürpark Yeraltı Otoparkı'nda bıraktım. Fuar'ın hemen girişinde, 26 Ağustos Kapısı'nda...
Çok geniş bir otopark burası; mimarisini beğendim, giriş çıkışları da düzenli... Kapasitesi, bir süre soruna çare olacak gibi...
Ekim ayının 15'ine kadar ücretsiz... Ancak ondan sonra, tartışmalara konu olan 24 saati 24 lira olan ücretinde indirim yapmak gerekir bence...
Daha makul bir fiyata çekilmeli.
***
O sayede, eskiden otomobillerin park ettiği bir keşmekeş haline gelen fuar gitmiş, yerine, kış cıvıltılarının eşlik ettiği yemyeşil bir park alanı gelmiş...
Orada tur atmak güzeldi, zevkliydi. Ancak bu alan değerlenmeli, fazla boş!
Örneğin sanatla ya da müzeyle...
Yeşilliği, sanatla örtüştürmenin tam sırası, bundan daha güzel bir görüntü olabilir mi?
O alanda resim çalışan ressamlar, heykeltraşlar sergi açabilir; çocuklar sanatla, sporla buluşabilir.
***
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin "Mega Müze" projesi var, yani "Müzeler Vadisi"...
Yeri, ay sonunda toplanacak "Kültür Sayıştayı"nda belirlenecek. Birçok öneri var, örneğin İnciraltı, Konak, İkiçeşmelik gibi...
Bence Fuar Kültürpark, en ideali... Hem Arkeoloji Müzesi burada, doğal taşlar müzesi de...
Bu doğal güzelliğin arasında dolaşınca daha özelini düşünemiyorum, burada, konumuna yakışan modern binalarla çok özel bir bölge oluşturulabilir.
Eski başkan Burhan Özfatura, ne zamandır söylüyor bunu...
Destekliyorum, hem de sonunda kadar.
Ayakkabı boyacısı böyle olmalı...
Gazetenin en az okunduğu ülkelerden biriyiz, 90 yılda kültürel gelişimimiz yüz ağırtsa da, nedense gazete satın alıp okuma konusunda hala "cimri"yiz.
Gazete için elimiz cebe gitmiyor, bedava olursa ne ala.
Oysa habercilik, bu ülkenin gelişme ışığı...
Bu nedenle destek olmak, önermek, satın almak gerek...
Hem sonra, "Gazete okumaya vaktim yok" lafına da inanmıyorum ben...
Yaratırsan var.
Evde, okulda, vapurda, merdiven altında, tuvalette, yemek yerken, otobüste, kısaca her yerde, hatta ayakkabı boyatırken bile fırsat var.
Yeter ki iste.
***
Denizli'de uyanık bir ayakkabı boyacısı, müşterilerine bu fırsatı sunuyor. Kadir Kılıç ayakkabı boyarken, müşterisi de bu sırada ulusal ve yerel gazeteleri okuma imkanı buluyor.
İlginç bir görüntü aslında.
Kılıç, "Müşterilerim, sunduğum bu hizmetten memnun. Hatta sayısı da arttı. Gazete okuyunca vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorlar, canları da sıkılmıyor" diyor.
Dedim ya, fırsatı kazancı dönüştürmek de bu olsa gerek...
Kaz gelecek yerden tavuk esirgememek gibi; evet aynen.